Yıl : 1987 Ses Kayıt : Nacdet Altınçizme Kapak Fotoğrafı : Hasan Kuruyazıcı Grafik Düzenleme : İlhan Bilge
Sivastopol önünde yatan gemiler Atar da nizam topunu, yer gök iniler Yardımcıdır bize kırklar yediler Aman da padişahım izin ver bize İzin de vermez isen dök bizi denize Sivastopol önünde yıkık minare Düşman dedikleri gelmez imana Erenler geliyor bize imdada Aman da padişahım izin ver bize İzin de vermez isen dök bizi denize AĞIT Aman! Anam benim de ulu yola durarsa Ak saçını da kelep kelep yolarsa Hani benim oğlum diye sorarsa Saklaman, gizlemen, öldü deyin varın
(Bu ağıdı, babası için Pir Sultan Abdal'ın kızının söylediği rivayet edilir)
Dün gece dün gece seyrim içinde Seyrim ağlar ağlar Pir Sultan deyi Gündüz hayalimde, gece düşümde Düş de ağlar, ağlar Pir Sultan deyi Uzundu, usuldu dedemin boyu Yıldız'dır yaylası, Banaz'dır köyü Yaz bahar ayında bulanır suyu Sular da ağlaşır Pir Sultan deyi Pir Sultan kızıydım ben de Banaz'da Kanlı yaş akıttım baharda güzde Koç babam astılar kanlı Sıvas'ta Darağacı ağlar Pir Sultan deyi Kemendimi attım dara dolaştı Kafirlerin eli kana bulaştı Koyun geldi, kuzuları meleşti Koçlar da ağlaşır Pir Sultan deyi Pir Sultan Abdal'ım ey yüce Gani Daim yediğimiz kudretin hanı Hakka teslim etti ol şirin canı Dostlar da ağlaşır Pir Sultan deyi
Kaman'da uşak kalmadı Redif gitti sürüyünen Yatamıyom gece gündüz Gelinlerin zarıyınan Kars'ta kavga kuruluyor Redif orda deriliyor Mızıkalar vuruluyor Trampetli boruyunan Şimdi aslanlar güleşir Yiğitler kana bulaşır İnşallah Hızır ulaşır Al bayraklı periyinen
Havada bulut yok, bu ne dumandır Mahlede ölen yok, bu ne figandır Şu Yemen elleri ne de yamandır Ano Yemendir / Gülü çemendir Giden gelmiyor / Acep nedendir Burası Muş'tur / Yolu yokuştur Giden gelmiyor / Acep ne iştir Kışlanın önünde redif sesi var Bakın çantasında acep nesi var Bir çift kundurayla bir de fesi var Mızıka çalınır düğün mü sandın Al yeşil bayrağı gelin mi sandın Yemen'e gideni gelir mi sandın Dön gel ağam dön gel dayanamiram Uyku gaflet basmış uyanamiram Ağam öldüğüne inanamiram
Merhametsiz padişahlar askeri On sene bekletiyor Hicaz'da Genç iken kocadım yitirdim yari Soyka Yemen yiğit koymadı bizde N'olur karlı dağlar ne olur Asker yarim gelse yaralarım ey'olur Padişaha söylen yari göndersin Bu kanunu bu zokonu döndersin On seneyi bir seneye indirsin Hiç mi merhamet yok Sultan Aziz'de N'olur karlı dağlar ne olur Asker yarim gelse yaralarım ey'olur Gelin ömrüm geçti ben mozuluyom Kara saçıma ağ'ördürdüm, düzlüyom On senedir asker yolu gözlüyom Saçım ağırdı, fer kalmadı gözde N'olur karlı dağlar ne olur Asker yarim gelse yaralarım ey'olur
Yemen, Yemen, şanlı Yemen Toprakları kanlı Yemen Ben Yemen'e dayanamam Nazlı yardan ayrılamam. Gitme Yemen'e Yemen'e Yemen sıcak dayanamam Tan borusu çalınınca Sen küçüksün uyanamam
Nimetullah Hafız (Yugoslavya)
Aladağın eteği Oy naze naz eyleme Beyler kurmuş otağı Ölürem kızlar göz eyleme Felek onlardan yana Oy naze naz eyleme Bize atar köteği Ölürem kızlar göz eyleme Giden kervan yorulur Oy naze naz eyleme Bulanan su durulur Ölürem kızlar göz eyleme Bu devran böyle gitmez Oy naze naz eyleme Bir gün hesap sorulur Ölürem kızlar göz eyleme Ömer Polat / Aladağlı Mıho
O vay beni ağlarım Ağlarım yana yana Derdimi diyeceğim Hiç derdi olmayana Hey gidi Karadeniz Suların ne karadır Senin de benim gibi Yüreğin mi yaradır Gemiler yanaşmaz mı Sandallar dolaşmaz mı Sil gözünün yaşını Ayrılan kavuşmaz mı Almanya gemileri Bir ileri bir geri Kör olsun Alamanya Ağlattı gelinleri Karadeniz Türküsü
Nasıl geçtin de boz bulanık sellerden? Haberim mi aldın esen yellerden? Yadigar mı da geldin bizim ellerden? Gül-ü reyhan gibi koktun birader Gül-ü reyhan misali koktun birader Gün ışır ışımaz, alın yazımız parlar, Ne alın yazısı, el yazısı be! Sökemeyiz ki biz, ilkokul aydınlığı bile gösterilmeyenler Biz, pis yöneticilerin mutsuz kişileri, Süpürürüz yaban ellerin sokaklarını; pis el, pis yürek! Sığmazken atalarımız güne,yarına, Düşmüşüm ben, düşmüşüm ben el kapılarına Daha üçyüz yıl önce, omuzlarımızda gök yarısı bayraklar Eğilirdi bu ülkenin burçları uygarlığımıza, Şimdi ta Bünyan'daki üç çocuk, ağızları açlıkla büyümüş Şimdi ta Ereğli'deki dört çocuk, gözleri açlıkla iri iri Alır karanlıklar ardından göderdiğim kara lokmasını Sığmazken atalarımız güne,yarına Düşmüşüm vay, düşmüşüm ben el kapılarına Ne duruyoruz be kardeş, aylık bin yeşil mark Varalım dağılalım kartal Anadolu'dan yeryüzüne Beyler altın uykularından uyanmak üzere, haydi yollarını temizliyelim Al güneşten bile utanmadan; pis el, pis yürek Sığmazken atalarımız güne, yarına Düşmüşüm vay, düşmüşüm ben el kapılarına
Söz: Fazıl Hüsnü Dağlarca Ezgi: Ruhi Su
Ay doğar bedir bedir Yel eser ılgıt ılgıt Sırıtır sıram sıram el kapıları El kapıları da kölelik kapıları Kul olur yiğit! Kul olur yiğit! Ay doğar hilal hilal Gün doğar devrim devrim Yıkılır sıram sıram el kapıları El kapıları da kölelik kapıları Kurtulur yiğit! Kurtulur yiğit!
Söz: Hasan Hüseyin Korkmazgil Müzik: Tahsin İncirci
Onlar ki toprakta karınca, suda balık Havada kuş kadar çokturlar Korkak, cesur, hakim ve çocukturlar Kahreden ve yaratan ki onlardır Destanımızda yalnız onların maceraları vardır Onlar ki uyup, hainin iğvasına Sancaklarını elden yere düşürürler Ve düşmanı meydanda koyup kaçarlar evlerine Ve bir nice mürtede hançer üşürürler Ve yeşil bir ağaç gibi gülen Ve merasimsiz ağlayan Ve ana avrat küfreden ki onlardır Destanımızda yalnız onların maceraları vardır Demir, kömür ve şeker Ve kırmızı bakır Ve mensucat Ve sevda ve zulüm ve hayat Ve bilcümle sanayi kollarının Ve gökyüzü ve sahra ve mavi okyanus Ve kederli nehir yollarının Sürülmüş toprağın ve şehirlerin bahtı Bir şafak vakti değişmiş olur Bir şafak vakti karanlığın kenarından onlar ağır ellerini Toprağa basıp doğruldukları zaman En bilgin aynalara en renkli şekilleri aksettiren onlardır Asırda onlar yendi, onlar yenildi Çok sözler edildi onlara dair ve onlar için Zincirlerinden başka kaybedecek şeyleri yoktur denildi
Söz: Nazım Hikmet Ezgi: Ruhi Su
Şimdi Hasan Hüseyin Korkmazgil'in Uzakçıl diye bir şiirini müzik eşliğinde söyleyeceğim Uzakçıl Uzaktan hoşlanan, uzağa giden, belki gözü uzakta olan anlamına geliyor Ondan sonra da Ali Yüce diye yeni bir ozan tanıyorsunuz: Bu, Antakya'da bir öğretmen dir Ali Yüce 'nin bir şiirini yine müzik eşliğinde söyleyeceğim; o da Mürselek'li Kadınlar Mürselek: Antakya nın yayla dağı eteğinde bir köy. Bu Ali Yüce nin köyü çok muhtemel olarak Oradaki kadınların günlük yaşamını anlatıyor Ali Yüce; bu kadınlar ne yapıyorlar gündüzleri, geceleri, gördükleri işleri anlatıyor
Neden böyle uzak uzak Neden böyle ey uzakçıl İşte hastan buracak Acımaksa işte burda Sevmekse işte burda Neden uzak ey uzakçıl? Nedir sende bu tutkunluk Uzaklarda cançekişen Bir sarıya a kaçak Ağlamaksa işte burda Sarıysa işte sarı Neden uzak ey uzakçıl? Mavi mi istersin, yeşil mi Kırmızı mı, pembe mi, mor mu Yak artık şu ışığı Tutunmaksa işte burda Kül olmaksa işte ateş Neden uzak ey uzakçıl? Bırakıp neden böyle Neden böyle bu yakını Elinin gölgesindeki Gitmek mi sanıyorsun Sen yoksa güzelliği, Neden böyle uzak ey uzakçıl? Hasan Hüseyin
Biz Mürselekli Mürselekli kadınlar Hep geceleri Tütün dizerik Acılarımızı dizerik ipe Acılarımızı abovv... Karanlığı dizerik Karanlığı abovv.. Kök sökerik, kök Gündüzlerimizde Geceleri kömür Kömür yakarık Karanlığı yakarık Karanlığı abovv... Ağaçlarımız ürker Ürker geceden Biz ürkmezik abovv.. Hele nenni nenni Gülüm nenni nenni Dost nenni nenni Biz Mürselekli Mürselekli kadınlar Kazma kazarık Çut de sürerik Yorgunluk ekerik Yorgunluk toprağa Gürültüye bata çıka Bir uçak geçer Geçer üstümüzden Duyamaz bizi o Duyamaz abovv.. Kurumuş çalılar Karanlığa bata çıka Geçer yanımızdan Rüzgar mı onlara Yoksa onlar mı Rüzgara binik Hele nenni nenni Has nenni nenni Dost nenni nenni Biz Mürselekli Mürselekli kadınlar Biz de yaşarık Yaşarık abovv.. Gelin olur gider Evler döşerik Döşerik abovv.. Yanar Ali Yüce'm Yanar ışıtır Işıtır abovv..
Söz: Ali Yüce Ezgi: Ruhi Su
Kalktı göç eyledi avşar elleri Ağır ağır giden eller bizimdir Arap atları yakın eder ırağı Yüce dağdan aşan yollar bizimdir Dadaloğlu'm bir gün kavga kurulur Öter tüfek, davlumbazlar vurulur Nice koçyiğitler yere serilir Ölen ölür, kalan sağlar bizimdir
Söz: Dadaloğlu Ezgi: Ruhi Su
Drama köprüsü Hasan, dardır geçilmez, Soğuktur suları da Hasan, bir tas içilmez Anadan geçilir Hasan, yardan geçilmez At martini de bre Hasan, dağlar inlesin Drama mahpusunda Hasan, dostlar dinlesin Mezar taşlarını Hasan, koyun mu sandın Adam öldürmeyi de Hasan, oyun mu sandın Drama mapusunu Hasan, evin mi sandın At martini de bre Hasan, dağlar inlesin Drama mahpusunda Hasan, dostlar dinlesin
Halk Türküsü / Ruhi Su
Dinleyin arkadaşlar Bir atasözümüz var Biri yer biri bakar Kıyamet ondan kopar
Kıyamet dedikleri Ha koptu ha kopacak Yoksuldan halktan yana Bir dünya kurulacak Görmüşler ileriyi Atalarımız demek Herkese yeter dünya Herkese yeter ekmek
Söz / Müzik: Ruhi Su
Erzurum dağları da kar ile boran Almış dört yanımı da dert ile verem Sizde bulunmaz mı da bir kurşun kalem Yazıp ahvalimi de dosta bildirem Oy beni beni de belalı beni Satarım bu canı da bırakmam seni Çıkarım dağlara da dert yesin beni Oy beni beni de belalı beni Dört yanımı gurbet sarmış telinen Yaslı yaslı bayram ettim elinen Göz göz oldu yaralarım dilinen Yaramı sarmaya da derman bulunmaz Oy beni beni de belalı beni Satarım bu canı da bırakmam seni Çıkarım dağlara da kurt yesin beni Oy beni beni de belalı beni
Çanakkale içinde aynalı çarşı Anne ben gidiyorum düşmana karşı Of, gençliğim eyvah! Çanakkale içinde bir uzun selvi Kimimiz nişanlı, kimimiz evli Of, gençliğim eyvah! Çanakkale içinde vurdular beni Ölmeden mezara koydular beni Of, gençliğim eyvah!
Oltu'dan girdik de Sarıkamış'a Akıl ermez orada yatan üleşe Askeri kırdıran Enveri Paşa Kilitlendi kapılar, mekan ağladı Yüzbaşılar, yüzbaşılar Tabur taburu karşılar Sabah olup gün değişin Yatan şehitler ışılar İbrişimin kozaları battın Avşar kazaları Sarıkamış'tan kırıldı Gonca gülün tazeleri
Ayın altında kağnılar gidiyordu Kağnılar gidiyordu Akşehir üstünden Afyon'a doğru Toprak öyle bitip tükenmez Dağlar öyle uzakta Sanki gidenler hiçbir zaman Hiçbir menzile erişmeyecekti Kağnılar yürüyordu yekpare meşeden tekerlekleriyle Ve onlar Ayın altında dönen ilk tekerlekti Ayın altında öküzler Başka ve çok küçük bir dünyadan gelmişler gibi Ufacık, kısacıktılar Ve pırıltılar vardı hasta, kırık boynuzlarında Ve ayakları altında akan Toprak Toprak Ve Topraktı Gece aydınlık ve sıcak Ve kağnılarda tahta yataklarında Koyu mavi humbaralar çırılçıplaktı Ve kadınlar Birbirlerinden gizleyerek Bakıyorlardı ayın altında Geçmiş kafilelerden kalan öküz ve tekerlek ölülerine Ve kadınlar Bizim kadınlarımız Korkunç ve mübarek elleri İnce, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle Anamız, avradımız, yarimiz Ve sanki hiç yaşamamış gibi ölen Ve soframızdaki yeri öküzümüzden sonra gelen Ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız Ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki Ve karasapana koşulan Ve ağıllarda Işıltısında yere saplı bıçakların Oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan Kadınlar Bizim kadınlarımız Şimdi ayın altında Kağnıların ve hartuçların peşinde Harman yerine kehribar başaklı sap çeker gibi Aynı yürek ferahlığı Aynı yorgun alışkanlık içindeydiler Ve on beşlik şarapnelin çeliğinde İnce boyunlu çocuklar uyuyordu Ve ayın altında kağnılar Yürüyordu Akşehir üstünden Afyon'a doğru
Nazım Hikmet
Atına binmişte elinde dizgin Vardığı cephede hiç olmaz bozgun Çeteler içinde Yılan'ım azgın Vurun Antep'liler namus günüdür Sürerim, sürerim, gitmez kadana Fransız kurşunu değmez adama Benden selam söylen nazlı anama Analar da böyle yavru doğurmuş Karayılan der ki, harbe oturak Kilis yollarından kelle getirek Nerde düşman varsa orda bitirek Vurun Antep'liler namus günüdür ''Sabah oldu sabah oldu Sigaram yanmaz oldu Sigaramın dumanından Gözlerim görmez oldu.''
Halk türküsü / Ruhi Su
Dağlarda tek tek ateşler yanıyordu Ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki Şayak kalpaklı adam Nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden Güzel rahat günlere inanıyordu Ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin yanında, Birdenbire beş adım sağında onu gördü Paşalar onun arkasındaydılar O, saati sordu Paşalar:"Üç" dediler Sarışın bir kurda benziyordu Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı Yürüdü uçurumun başına kadar Eğildi, durdu Bıraksalar İnce, uzun bacakları üstünde yaylanarak Ve karanlıkta kayan bir yıldız gibi akarak Kocatepe'den Afyon ovasına atlayacaktı
Nazım Hikmet / Ruhi Su
Dörtnala gelip Uzak Asya'dan Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan Bu memleket bizim. Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak Ve ipek bir halıya benzeyen toprak, bu cehennem, bu cennet bizim Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın Yok edin insanın insana kulluğunu, bu davet bizim Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür Ve bir orman gibi kardeşçesine, bu hasret bizim Bizm dostlar, bizim dostlar
Nazım Hikmet / Ruhi su