1. Bölüm, Yıl 1976 İlk Kayıt : Necdet Altınçizme, Dostlar Tiyatrosu Stüdyo : Reel Tonmaister : Süha Falay Yıl : 1991 Kapak Fotoğrafı : Ersin Alok Grafik Düzenleme : İlhan Bilge
Ağ deveyi katarlamış, gidiyor, Türkmen kızı bir ormanın içinde Sırtında bir çocuk, deve güdüyor Türkmen kızı bir ormanın içinde Lilim ne güzel, yandım ne güzel! Çıktı yol üstüne, beni bağladı Çocuğuna meme verdi, eğledi Erzurumlu olduğunu söyledi Türkmen kızı bir ormanın içinde Lilim ne güzel! Niceleri deve çekti buncalar Her bakışı ciğerimi kancalar Kucağında çocuğuna nen çalar Türkmen kızı bir ormanın içinde Lilim ne güzel!
Halk Türküsü / Ruhi Su
Gam çekme haline divane gönül Sana da bulunur, elde neler var! Ayva mı, turunç mu, nar mı istersin? Sun elini beri, dalda neler var! Bunu ben demedim;aşıklar diyen Yaralı sineme hançerler koyan Bilmem boz geyiktir, bilmem ak ceylan Yüce yüce sarp kayada neler var! Karacaoğlan der ki, yaralı sinem Elimden aldırdım gül yüzlü sunam Kimi cennet ister, kimi cehennem Cennetten beride yolda neler var!
Karacaoğlan / Ruhi Su
Ah, ela gözlerini de sevdiğim dilber Yine sultan m'oldun elin üstüne? Gördüm cemalini, eğlendim kaldım Selamına durdum yolun üstüne
Bugün yardan haber geldi Bir bir yandan bir bir yandan Eğildim bir buse aldım Bir bir yandan, bir bir yandan Güzel olanı severler Yanağından gül dererler Kulakta mengüş küpeler Bir bir yandan, bir bir yandan Şekerden şerbet ezerler İnce tülbentten süzerler Dört yanım almış güzeller Bir bir yandan, bir bir yandan Karacoğlan gel yanıma Seni sarayım canıma Dola kolların boynuma Bir bir yandan, bir bir yandan
Karacaoglan / Ruhi Su
Yine tuttu Gavur Dağı boranı Hançer vurup, acarladı yaramı Sana derim Mıstık Paşa ereni İçindeki bunca beyler nic'oldu? Sabahaca kandilleri yanardı Soytarılar fırıl fırıl dönerdi Ha deyince beşyüz atlı binerdi Sana inip, konan beyler nic'oldu? Ağlayı, ağlayı Dadal'ım söyler Vefasız dünyayı bu insan neyler? Bir yiğidi bir kötüye kul eyler Şimdensonra yaşaması güc'oldu
Dadaloğlu / Ruhi Su
Deveyi deveye çattım Çılbırın boynuna attım Kaynanamdan hicabettim Nenni benim küçüğüm Yekin kara devem yekin Çanını zilini takın Bebeğimi daldan sakın Nenni benim küçüğüm Köpekler dağda uluşur Eltim çadırda gülüşür Kuzgunlar bebek üleşir Nenni benim küçüğüm Harmancığın kayaları Çan çalıyor mayaları Pek mi değdi a bebeğim Karakuşun sayaları Halk Türküsü / Sümeyra Çakır Ruhi Su
Aktaş diye belediğim Tülbendime doladığım Hak'tan dilek dilediğim Mevlam şu taşa can versin! Bebeksiz oldum divane Ben ağlarım, yana yana Konya'da yüce Mevlana Mevlam şu taşa can versin! Yoldan giden yolcu kardeş Ben kimlere olam sırdaş? Kırşehir'de Hacı Bektaş Mevlam şu taşa can versin! Tutulmaz güneşin dalı Sorulmaz yoksulun hali Tanrı'nın arslanı Ali Mevlam şu taşa can versin! Bebek uyandı bakıyor Kundağ içinde yatıyor Gözlerinden yaş akıyor Ürgülerim nenni, nenni Gözlerinden yaş akıyor Emzireyim, nenni nenni
Halk Türküsü / Sümeyra Çakır Ruhi Su
Yine bir gariplik düştü serime Ben de bilmem ya nic'olur halımız At sürüp, bu ellerden gitmek isterim Belki tuz-ekmektir, bağlar yolumuz
Kul Halil / Ruhi Su
Eğildim, bir dolu içtim Pirin elinden, elinden Yandı yüreğim, kül oldu Narın elinden elinden Dostlar bahçesini gezdim Hem okudum, hem de yazdım Ben o yardan ayrı gezdim Elin dilinden, dilinden Dostun bahçesinde güller Ne bilsin halimden eller Şakıyıp, öter bülbüller Gülün elinden, elinden Tutmuşum pirin elinden Korkmam sıratın yolundan Sakın, Kul Hüseyn'im sakın Düşman kulundan, kulundan
Kul Hüseyin / Ruhi Su
Bugün seyre çıkmış güzeller şahı Sallanıp, gezdiği eller hu çeker Ağaçlar selamda, boynunu eğmiş Irlanıp selviler, dallar hu çeker Cemalin görenler tutuşup, yanar Mestane gözlerin çark gibi döner Doldurmuş doluyu, kadehler sunar O yeşil parmaklar, eller hu çeker Menendin bulunmaz Gürc-ü Revan'da Şam-ı Diyarbakır, Haleb-i Van'da Ağalar el pençe, beyler divanda Benim gibi nice kullar hu çeker
Semah / Ruhi Su
O vay beni ağlarım Ağlarım yana yana Derdimi diyeceğim Hiç derdi olmayana Hey gidi Karadeniz Suların ne karadır Senin de benim gibi Yüreğin mi yaradır? Gemiler yanaşmaz mı? Sandallar dolaşmaz mı? Sil gözünün yaşını Ayrılan kavuşmaz mı ? Almanya gemileri Bir ileri bir geri Kör olsun Alamanya Ağlattı gelinleri Halk Türküsü / Sümeyra Çakır Ruhi Su
Nasıl geçtin de boz bulanık sellerden? Haberim mi aldın esen yellerden? Yadigar mı da geldin bizim ellerden? Gül-ü reyhan gibi koktun birader Gül-ü reyhan misali koktun birader Gün ışır ışımaz, alın yazımız parlar Ne alın yazısı, el yazısı be! Sökemeyiz ki biz, ilkokul aydınlığı bile gösterilmeyenler Biz, pis yöneticilerin mutsuz kişileri Süpürürüz yaban ellerin sokaklarını; pis el, pis yürek! Sığmazken atalarımız güne,yarına Düşmüşüm ben, düşmüşüm ben el kapılarına Daha üçyüz yıl önce, omuzlarımızda gök yarısı bayraklar Eğilirdi bu ülkenin burçları uygarlığımıza Şimdi ta Bünyan'daki üç çocuk, ağızları açlıkla büyümüş Şimdi ta Ereğli'deki dört çocuk, gözleri açlıkla iri iri Alır karanlıklar ardından göderdiğim kara lokmasını Sığmazken atalarımız güne,yarına Düşmüşüm vay, düşmüşüm ben el kapılarına Ne duruyoruz be kardeş, aylık bin yeşil mark Varalım dağılalım kartal Anadolu'dan yeryüzüne Beyler altın uykularından uyanmak üzere, haydi yollarını temizliyelim Al güneşten bile utanmadan; pis el, pis yürek Sığmazken atalarımız güne, yarına Düşmüşüm vay, düşmüşüm ben el kapılarına
Söz: Fazıl Hüsnü Dağlarca Ezgi: Ruhi Su
Onlar ki toprakta karınca, suda balık Havada kuş kadar çokturlar Korkak, cesur, hakim ve çocukturlar Kahreden ve yaratan ki onlardır Destanımızda yalnız onların maceraları vardır Onlar ki uyup, hainin iğvasına Sancaklarını elden yere düşürürler Ve düşmanı meydanda koyup kaçarlar evlerine Ve bir nice mürtede hançer üşürürler Ve yeşil bir ağaç gibi gülen Ve merasimsiz ağlayan Ve ana avrat küfreden ki onlardır Destanımızda yalnız onların maceraları vardır Demir, kömür ve şeker Ve kırmızı bakır Ve mensucat Ve sevda ve zulüm ve hayat Ve bilcümle sanayi kollarının Ve gökyüzü ve sahra ve mavi okyanus Ve kederli nehir yollarının, Sürülmüş toprağın ve şehirlerin bahtı Bir şafak vakti değişmiş olur Bir şafak vakti karanlığın kenarından onlar ağır ellerini toprağa basıp doğruldukları zaman En bilgin aynalara en renkli şekilleri aksettiren onlardır Asırda onlar yendi, onlar yenildi Çok sözler edildi onlara dair ve onlar için: zincirlerinden başka kaybedecek şeyleri yoktur denildi
Söz: Nazım Hikmet Ezgi: Ruhi Su
Drama köprüsü Hasan, dardır geçilmez, Soğuktur suları da Hasan, bir tas içilmez Anadan geçilir Hasan, yardan geçilmez At martini de bre Hasan, dağlar inlesin Drama mahpusunda Hasan, dostlar dinlesin Mezar taşlarını Hasan, koyun mu sandın Adam öldürmeyi de Hasan, oyun mu sandın Drama mapusunu Hasan, evin mi sandın At martini de bre Hasan, dağlar inlesin Drama mahpusunda Hasan, dostlar dinlesin
Dörtnala gelip, Uzak Asya'dan Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan Bu memleket bizim, bizim dostlar Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak Ve ipek bir halıya benzeyen bu toprak Bu cehennem, bu cennet bizim, bizim dostlar Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın Yok edin insanın insana kulluğunu Bu davet bizim, bizim dostlar Yaşamak, bir ağaç gibi tek ve hür Ve bir orman gibi kardeşçesine Bu hasret bizim, bizim dostlar
Şiir: Nazım Hikmet / Ezgi: Ruhi
Dam üstünde çul serer Bilmem bu kimi sever Bunun bir sevdiği var Günde on çeşit giyer Seni bana verseler Cihana bildirseler Varsam yarin yanına Sabahtan öldürseler Al taşı kaldırsalar Yılanı öldürseler Küçükten yar seveni Cennete gönderseler