Kapak Resim : Abidin Dino Kapak Düzeni : Reha Günay Ses Kayıt : Stüdyo Elektronik, Sıtkı Acim Yıl : 1971 Yunus Emre Albümü Kayıt Yılı : 1972 Yunus Emre Kapak Fotografı : Fikret Oytam Yunus Emre Kapak Düzeni : Leyla Uçansun, San Grafik
İmdi seferberlik ilan olanda Bir od düştü, cümle cihan ağladı Çanakkale içinde aynalı çarşı Anne ben gidiyorum düşmana karşı Of, gençliğim eyvah! Çanakkale içinde bir uzun selvi Kimimiz nişanlı, kimimiz evli Of, gençliğim eyvah! Çanakkale içinde vurdular beni Ölmeden mezara koydular beni Of, gençliğim eyvah!
Halk Türküsü / Ruhi Su
Oltu'dan girdik de Sarıkamış'a Akıl ermez orda yatan üleşe Askeri kırdıran Enveri Paşa Kitlendi kapılar, mekan ağladı Yüzbaşılar, yüzbaşılar Tabur tabura karşılar Yağmur yağıp gün değişin Yatan şehitler ışılar İbrişimin kozaları Battın Avşar kazaları Sarıkamış'ta kırıldı Gonca gülün tazeleri
Ayın altında kağnılar gidiyordu. Kağnılar gidiyordu Akşehir üstünden Afyon'a doğru Toprak öyle bitip tükenmez Dağlar öyle uzakta Sanki gidenler hiçbir zaman Hiçbir menzile erişmeyecekti Kağnılar yürüyordu yekpare meşeden tekerlekleriyle Ve onlar Ayın altında dönen ilk tekerlekti Ayın altında öküzler Başka ve çok küçük bir dünyadan gelmişler gibi Ufacık, kısacıktılar Ve pırıltılar vardı hasta, kırık boynuzlarında Ve ayakları altında akan Toprak Toprak Ve Topraktı Gece aydınlık ve sıcak Ve kağnılarda tahta yataklarında Koyu mavi humbaralar çırılçıplaktı Ve kadınlar Birbirlerinden gizleyerek Bakıyorlardı ayın altında Geçmiş kafilelerden kalan öküz ve tekerlek ölülerine Ve kadınlar Bizim kadınlarımız Korkunç ve mübarek elleri İnce, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle Anamız, avradımız, yarimiz Ve sanki hiç yaşamamış gibi ölen Ve soframızdaki yeri öküzümüzden sonra gelen Ve dağlara kaçırıp uğrunda hapis yattığımız Ve ekinde, tütünde, odunda ve pazardaki Ve karasapana koşulan Ve ağıllarda Işıltısında yere saplı bıçakların Oynak, ağır kalçaları ve zilleriyle bizim olan Kadınlar Bizim kadınlarımız Şimdi ayın altında Kağnıların ve hartuçların peşinde Harman yerine kehribar başaklı sap çeker gibi Aynı yürek ferahlığı Aynı yorgun alışkanlık içindeydiler Ve on beşlik şarapnelin çeliğinde İnce boyunlu çocuklar uyuyordu Ve ayın altında kağnılar Yürüyordu Akşehir üstünden Afyon'a doğru
Nazım Hikmet
Atına binmişte elinde dizgin Vardığı cephede hiç olmaz bozgun Çeteler içinde Yılan'ım azgın Vurun Antep'liler namus günüdür Sürerim, sürerim, gitmez kadana Fransız kurşunu değmez adama Benden selam söylen nazlı anama Analar da böyle yavru doğurmuş Karayılan der ki, harbe oturak Kilis yollarından kelle getirek Nerde düşman varsa orda bitirek Vurun Antep'liler namus günüdür
Halk türküsü / Ruhi Su
Dağlarda tek tek ateşler yanıyordu Ve yıldızlar öyle ışıltılı, öyle ferahtılar ki Şayak kalpaklı adam Nasıl ve ne zaman geleceğini bilmeden Güzel rahat günlere inanıyordu Ve gülen bıyıklarıyla duruyordu ki mavzerinin Yanında, Birdenbire beş adım sağında onu gördü Paşalar onun arkasındaydılar O, saati sordu Paşalar: "Üç" dediler Sarışın bir kurda benziyordu Ve mavi gözleri çakmak çakmaktı Yürüdü uçurumun başına kadar Eğildi, durdu Bıraksalar İnce, uzun bacakları üstünde yaylanarak Ve karanlıkta akan bir yıldız gibi kayarak Kocatepe'den Afyon ovasına atlayacaktı
Dörtnala gelip Uzak Asya'dan Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan Bu memleket bizim Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak Ve ipek bir halıya benzeyen toprak Bu cehennem, bu cennet bizim Kapansın el kapıları, bir daha açılmasın Yok edin insanın insana kulluğunu Bu davet bizim Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür Ve bir orman gibi kardeşçesine Bu hasret bizim
(Kiziroğlu, Köroğlunun hasmıdır. Bir gün Köroğlu, karısı Nigar Hanım'la çadırında otururken bir ara dışarıya çıkar; bakar ki bir toz duman kalkmış üstlerine doğru geliyor. Bunun Kiziroğlu Mustafa Bey olduğunu anlar Köroğlu, yerine göre bileğini; yerine göre aklını kullanmasını bilen bir kişiymiş. Hemen içeri girer. Karısı Nigar Hanım'a "Bana bir kahve pişir." der ve sazını alır. Bu sırada Kiziroğlu da çadırın dışına gelmiş, içerden gelen türküyü dinlemeye başlamıştır.) Aldı Köroğlu: Bir hışmınan geldi geçti Kiziroğlu Mustafa Bey Hışmı dağı deldi geçti -Kim kim? -Hanım kim? -Nigar kim? Kiziroğlu Mustafa Bey Bir Bey oğlu Bir Han oğlu Bir at biner ala paça Mecal vermez kırat kaça Az kalsın ortamdan biçe -Kim kim? -Hanım kim? -Nigar kim? -Kiziroğlu Mustafa Bey Bir Bey oğlu Bir Han oğlu Aldı Köroğlu bir daha söyledi: Vay ben ona eş olaydım Peh! peh! peh! peh! Anadan onbeş olaydım -Ağam kim? -Paşam kim? -Nigar kim? -Hanım kim? -Kim kim? -Kiziroğlu Mustafa Bey Bir beyin oğlu Zor beyin oğlu Hay edende haya teper Peh! peh! peh! peh! Huy edende huya teper Hey! hey! hey! hey! Köroğlu'nu çaya teper -Ağam kim? -Paşam kim? -Nigar kim? -Hanım kim? -Kim kim? -Kiziroğlu Mustafa Bey Bir Beyin oğlu Zor beyin oğlu Köroğlu / Ruhi Su
Aldı aşık: Allah Allah desem gelsem Hakkın divanına dursam Ben bir yanıl elma olsam Dalında bitsem ne dersin? Aldı kız: Sen bir yanıl elma olsan Dalında bitmeye gelsen Ben bir gümüş çövmen olsam Çeksem indirsem ne dersin? Aldı aşık: Sen bir gümüş çövmen olsan Çekip indirmeye gelsen Ben bir avuç darı darı olsam Yere saçılsam ne dersin? Aldı kız: Sen bir avuç darı olsan Yere saçılmaya gelsen Ben bir güzel keklik olsam Bir bir toplasam ne dersin? Aldı aşık: Sen bir güzel keklik olsan Bir bir toplamaya gelsen Ben bir yavru şahin olsam Kapsam kaldırsam ne dersin? Aldı kız: Sen bir yavru şahin olsan Kapıp kaldırmaya gelsen Ben bir sulu sepken olsam Kanadın kırsam ne dersin? Aldı aşık: Sen bir sulu sepken olsan Kanadım kırmaya gelsen Ben bir deli poyraz olsam Tepsem dağıtsam ne dersin? Aldı kız: Sen bir deli poyraz olsan Tepip dağıtmaya gelsen Ben ulu bir hasta olsam Yoluna yatsam ne dersin? Aldı aşık: Sen ulu bir hasta olsan Yoluma yatmaya gelsen Ben bir Azırail olsam Canını alsam ne dersin? Aldı kız: Sen bir Azırail olsan Canımı almaya gelsem Ben bir cennetlik kul olsam Cennete girsem ne dersin? Aldı aşık: Sen bir cennetlik kul olsan Cennete girmeye gelsen Pir Sultan üstadın bulsan Bilece girsek ne dersin!
Pir Sultan Abdal
Şu cerenin sulakların gezmeli Kalem alıp kaşın gözün yazmalı Burnu hızmalı Türkmen kızları Seherden uğruma çıktı bu ceren Başımı sevdaya saldı bu ceren Ağca ceren söker gelir sürekten Avcıların seyir eder ıraktan Kızıl koltuktan da yandan kürekten Vur yeğen üstüne ceren geliyor
Bilmem bu feleğin bende nesi var Her vardığım yerde yar ister benden Sanki benim mor sümbüllü bağım var Zemheri ayında gül ister benden Yoruldum da yol üstüne oturdum Güzeller başıma derilsin diye Gittim padişahtan ferman getirdim Herkez sevdiğine sarılsın diye Evlerinin önü zeytin ağacı Dökülmüş yaprağı kalmış siyeci Eğer senin gönlün bende yok ise Sen bana kardeş de, ben sana bacı
Aşkın aldı benden beni Bana seni gerek seni Ben yanarım dünü günü Bana seni gerek seni Ne varlığa sevinirim Ne yokluğa yerinirim Aşkın ile avunurum Bana seni gerek seni Aşkın aşıklar öldürür Aşk denizine daldırır Tecelli ile doldurur Bana seni gerek seni Aşkın şarabından içem Mecnun olup dağa düşem Sensin dün ü gün endişem Bana seni gerek seni Yunus’durur benim adım Gün geçtikçe artar odum İki cihanda maksudum Bana seni gerek seni
Yunus Emre / Ruhi Su
Dervişlik baştadır, tacda değildir Kızdırmak oddadır, sacda değildir Eğer bir müminin kalbin yıkarsan Hakka eylediğin secde değildir Ararsan Allah’ı kalbinde ara Kudüs’te Mekke’de Hac’da değildir Kabul et Yunus’un ergen sözünü Tezcek gelir başa, geçte değildir
Evvel benem ahır benem Canlara can olan benem Azıp yolda kalmışlara Hızır meded eren benem Düz döşedim bu yerleri Baskı kodum bu dağları Sayvan gerdim bu gökleri Geru sonra düren benem Bir niceye verdim emir Devlet ile sürdü ömür Yanan kömür kızan demir Örse çekiç salan benem Yunus değil bunu diyen Kendiliğidir söyleyen Mutlak kâfir inanmayan Evvel âhır heman benem
Dolap niçin inilersin Derdim vardır inilerim Ben Mevlaya aşık oldum Onun için inilerim Benim adım dertli dolap Suyum akar yalap yalap Böyle emreylemiş Çalap Derdim vardır inilerim Beni bir dağda buldular Kolum kanadım kırdılar Dolaba layık gördüler Derdim vardır inilerim Dağdan kestiler hezenim Bozuldu türlü düzenim Ben bir usanmaz ozanım Derdim vardır inilerim Suyu alçaktan çekerim Çıkar yüksekten dökerim Görün ben neler çekerim Derdim vardır inilerim Yunus bunda gelen gülmez Kişi muradına ermez Bu fanide kimse kalmaz Derdim vardır inilerim
Hak'tan inen şerbeti İçtik Elhamdülillah Şol kudret denizini Geçtik Elhamdülillah Taptuk'un tapusunda Kul olduk kapusunda Yunus miskin çiğ idik Piştik Elhamdülillah
Gel bir şaha kul ola gör Hergiz ma'zul olmaz ola Bir eşiğe yastanı gör Kimse elden almaz ola Bir toyu toylamak gerek Bir soyu soylamak gerek Bir sözü söylemek gerek Melekler de bilmez ola Yunus imdi var tek otur Yüzünü hazrete götür Özün gibi bir er getir Hiç cihana gelmez ola
Her kime kim dervişlik bağışlana Kalpı gide pak ola gümüşlene Nefsinden misk ile amber tüte Budağından il ü şar yemişlene Yaprağı dertli için derman ola Gölgesinden çok kademler işlene Aşkın gözü yaşı hem göl ola Ayağından saz bitip kamışlana Cümle şair dost bahçesi bülbülü Yunus Emre arada dürraçlana
Be hey kardeş hakkı bulam mı dersin Hakka yarar amel işlemeyince Bu sırrın ötesin duyam mı dersin Mürşid-i kamille başlamayınca Gel hey kardeş gel sen birliğe özen Birliktir her nefsin kal'asın bozan Hiç kendi kendine kaynar mı kazan Çevre yanın ateş eylemeyince Aşkın odu geldi yüreğim harlar Aşkı olan, arı kendini neyler Behey Yunus sana söyleme derler Ya ben öleyim mi söylemeyince
Aşık sana bir sözüm var, bu arş nenin üstündedir Hikmetine akıl ermez, bu arş kürsün üstündedir Kamil sana bir sözüm var, bu kürs nenin üstündedir Hikmetine akıl ermez, bu kürs levhin üstündedir Derviş sana bir sözüm var, levih nenin üstündedir Hikmetine akıl ermez, levih gökler üstündedir Aşık sana bir sözüm var, gökler nenin üstündedir Hikmetine akıl vermez gökler yerin üstündedir Kamil sana bir sözüm var, yerler nenin üstündedir Hikmetine akıl ermez, yerler öküz üstündedir Derviş sana bir sözüm var, öküz nenin üstündedir Hikmetine akıl ermez, öküz balık üstündedir Aşık sana bir sözüm var, balık nenin üstündedir Hikmetine akıl ermez, balık suyun üstündedir Aşık sana bir sözüm var, su da nenin üstündedir Hikmetine akıl ermez, su rüzgarın üstündedir Yüzünü Hürmüz'e tutmuş, kuyruğun firenge atmış Yeri götren sarı öküz, yüz on dört bin yaşındadır Kabe'yi belinde tutmuş, ağzını Hürmüz'e açmış Kuyruğun karnına atmış, mağrib maşrık başındadır Gözlerin ırmayıp bakar, silkinse dünyayı yıkar Şundan hayli elem çeker, bir sinecek başındadır Gönü var dağlardan kalın, tüketmez mahluklar yağın Kuvvetlidir şöyle yeğin, sanki on dört yaşındadır Titreyişi zelzeledir, boynuzları velveledir On iki ayağı vardır, her biri bir köşededir Aşık Yunus söyler bunu, ne güzel yaratmış Gani Çifte koşayıdım onu, hikmet onun işindedir
Yalancı dünyaya konup göçenler Ne söylerler, ne bir haber verirler Üzerinde türlü otlar bitenler Ne söylerler, ne bir haber verirler Kimisinin biter üstünde otlar Kiminin başında sıra serviler Kimi masum, kimi güzel yiğitler Ne söylerler, ne bir haber verirler Toprağa karışmış nazik tenleri Söylemeden kalmış tatlı dilleri Gelin duadan unutman bunları Ne söylerler, ne bir haber verirler Yunus der ki gör takdirin işleri Dökülmüştür kirpikleri kaşları Başları ucunda hece taşları Ne söylerler, ne bir haber verirler
Ya ilahi ger sual etsen bana Cevabım işbudurur anda sana Ben bana zulmeyledim ettim günah Neyledim nettim sana ey padişahım Nesne eksildi mi mülkünden senin Geçti mi hükmüm ya hükmünden senin Rızkını yeyip seni aç mı kodum Ya yeyip öynünü muhtaç mı kodum Hiç Yunus'tan değdi mi sana ziyan Sen bilirsin aşikare vü nihan Bir avuç toprağa bunca kıyl ü kal Neye gerek ey kerim ü zül-celal
Dolap niçin inilersin Derdim vardır inilerim Biz dünyadan gider olduk Kalanlara selam olsun Bu dünyada bir nesneye Yanar için göynür özüm Yiğit iken ölenlere Gök ekini biçmiş gibi Karlı dağların başında Salkım salkım olan bulut Saçın çözüp bizim için Yaşın yaşın ağlarmısın Yunus Emre / Ruhi Su