Yapım: Ada Müzik
Düzenlemeler: Ahmet Güvenç
Stüdyo: Specturm
Grafik Tasarım: Dursun Şahin
YUNUS EMRE (1241-1308)
Türk dili ve edebiyatı tarihinin en önde gelen simalarından Yunus Emre'nin doğumu ve ölümü hakkında kesin bir tarih söylemek mümkün değildir. Risalat-ün Nushiye adlı eserinden yararlanılarak 1240-41 - 1308 yılları arasında Anadolu'da yaşadığı kabul edilir.
Nerede doğduğu ve nerede öldüğü de kesin olarak bilinmemektedir. Anadolu halkının gönlüne taht kuran Yunus için yedi ayrı yöre insanı '' Mezarı burasıdır '' demektedir. Bilinen gerçek Taptuk Emre dergâhının dervişlerinden olduğudur.
İslâm tarihi, İslâm ilimleri, Arapça-Farsça ağırlıklı, fakat devrin diğer ilimleri üzerinde de Anadolu'nun ilim merkezi olan Konya'da eğitim gördüğü tespit edilmiştir. Şiirlerinden Mevlâna ile tanıştığı, Anadolu'nun birçok yörelerini gezdiği bilinmektedir.
İslâm tasavvufunun inceliklerini sadelikle, derinlikle dar kalıplar içine sokmadan dile getiren YUNUS EMRE büyük bir mutasavvıf halk şairidir.
İnsana çok değer veren, dini, dili, ırkı ne olursa olsun, zengin fakir bütün insanlara aynı gözle bakan YUNUS EMRE; sevgi, saygı, hoşgörü ögelerinin üzerine kurmuştur. '' Allah, ilâh, aşk, varlık-yokluk,
Hayat-Ölüm'' konularını incelerken, insanın insana karşı davranışını temel olarak almış, bu ilişkilerin mükemmelliği sayesinde Tanrıya ulaşılacak yolun açılacağını vurgulamak istemiştir.
Yunus halkın dilini en canlı, en ışıklı ve en sıcak şekilde kullanmıştır. Türk halkının bütün duygu, heyecan, inanç ve düşüncelerini, bütün iç zenginliğini en iyi şekilde verebildiği için de son derece samimi ve bizdendir.
Aradan asırlar geçmesine rağmen; kullandığı Türkçe'nin arılığı ve mükemmelliği ; Anadolu insanının kuşaktan kuşağa onu ve felsefesini yaşatmasını sağlamıştır. Halk O'nu yüzyıllar boyunca severek okumuştur, bugün de severek okumakta, nasihatlarından ibret almaktadır. Çünkü dünya görüşü her çağdaki toplumlara hitabedebilmektedir. Örneğin;
Gelin tanış olalım
İşi kolay kılalım
Sevelim sevilelim
Dünya kimseye kalmaz
Birkez gönül yıkdın ise
Bu kıldığın namaz değil
Yetmiş iki millet dahi
Elin yüzün yumaz değil
MEVLÂNA (1207 - 1273)
Doğu fikir dünyasının büyük mutasavvıfı Mevlâna Celâleddin, bugün Afganistan sınırları içinde bulunan BELH şehrinde doğmuştur. Ahmet Eflaki'nin ''Ariflerin Menkibeleri'' adlı eserinde, Mevlâna'nın 30 Eylül 1207 tarihinde doğduğu kayıtlıysa da bazı araştırıcılar O'nun bu tarihten daha önce doğduğunu ileri sürmüşlerdir.
Mevlâna'nın babası Belh şehrinin önde gelen ulemalarından Bahaeddin Veled'dir. Mevlâna ilk eğitimini Belh şehrinde Bilginler Sultanı diye anılan babasından almıştır.
Moğol istilasından rahatsız olan Bahaeddin Veled Miladi 1221 tarihinde ailesiyle Belh'den göç edip Anadolu'ya gelmiş ve önce Darende'ye sonra da Konya'ya yerleşmiştir. Babasının ölümünden sonra eğitimine 9 yıl Türk alimlerinden Seyyid Burhaneddin ile devam etmiş, Arapça-Farsça öğrenmiş, Şam ve Halep'te ihtisas yapmıştır. Fıkıh, tefsir, hadis, kelam gibi medrese bilgileri ile beraber, İran, Hint, Arap edebiyatlarını incelemiş, Rumcayı öğrenerek klasik Yunan filozoflarının eserlerini incelemiştir.
Mesnevi adlı eserini Çelebi Hüsamettin biraraya toplamıştır. Gece gündüz, yolda bahçede durup dinlenmeden Mevlana şiirlerini söylüyor. Çelebi Hüsamettin yazıyordu. Gereken düzeltmeleri Mevlâna bizzat kendisi yapıyordu. Aralıklarla devam eden bu çalışmanın sonunda Mevlâna'nın altı ciltlik MESNEVİ adlı eseri meydana geldi.
Mevlâna Konya'yı, Anadolu'yu öylesine doldurmuştu ki 17 Aralık 1273 tarihinde ölümü büyük üzüntü yarattı. O, '' Ölümümüzden sonra mezarımızı yerde arama. Bizim mezarımız arif kişilerin gönülleridir '' demişti. Mevlâna için ölüm yeniden doğuştu. Ulaşılan gerçeğin, kavuşulan sevgilinin, kucaklanan aşkın doğuşuydu. Ölüm Mevlâna'ya göre, insanın maddesel bedeninden, manevi varlığa kavuştuğu düğün günüydü. Onun için Mevlâna'nın ölüm gününe (17 Aralık 1273) Şeb-i Arus (gerdek gecesi) dendi.
Mevlâna'nın dilinde şiir birşeyi kolayca öğrenme aracıdır. İfade edeceği fikri, kayıt altına aldığı için vezin ve kafiye kullanmamış, Türk şiir sanatında ilk defa serbest vezin kullanmıştır. Tasavvuf yolunda en büyük kılavuzu ilahi aşktır. '' Aşksız olma ki ölü olmayasın, Aşkta öl ki diri kalasın ''
Mevlâna'nın ilahi aşkı çoğu kez bir coşku halinde bütün varlığını sarar. O'na göre Sema bu coşkunun en belirgin görüntüsüdür. Sema'nın temeli müziktir ve Sema ruhun gıdasıdır.
Doyumsuz ilâhi bir aşkla, müzikle sema ile, şiirle güzel seslerle Mevlâna, bir fikir ve düşünce manzumesi, bir sevgi, hoşgörü denizidir. '' Seviyoruz ve hayatımızın güzelliği o yüzden''....... der.
Yetmiş iki millet kendi sırrını bizden dinler. Biz iki yüz millet ve mezhebi tek perdede birleştiren ney gibiyiz'' sözüyle ne kadar evrensel bir düşünceye sahip olduğunu gösteriyor.
O'na göre canlı cansız her şeyi ile hayat bir bütündür. Tanrının yarattığı tüm insanları ayırım yapmaksızın sevgi-hoşgörü denizine davet eder ve;
'' Gel ne olursan ol yine gel
Putperest, mecusi, kafirsen de gel
Bizim dergâhımız ümit dergâhı,
Tövbenden yüz kere dönmüşsen de gel''
Dizeleri O'nu ölümsüzleştiren yaşam ve ibadet anlayışıdır.