90’lar Cazının Lodos’u, Gerçekti Hayal Oldu!
27.10.2016

90’lar Cazının Lodos’u, Gerçekti Hayal Oldu!

 
‘Lodos, bir kere doğduktan sonra zaman içinde içinden farklı sesler geçen, kendi yaşamı olan bir varlık gibiydi. Onu oluşturan müzisyenlerin toplamından daha büyük bir varlık…’ – M. Yalay
90’lı yılların sonuydu. Bir marketin tozlu sepetinde rastladım kendisine. Bas bas bağırıyordu ‘al beni, al beni’ diye. Kafasını diğer kasetlerin arasından çıkarmış mavi mavi parlıyordu. Kapağın üzerinde beyaz bir bulut ve büyük harflerle yazılmış beş harf: LODOS.
 
Müzik marketlerin yanı sıra tuhafiyeler, orta halli gıda marketleri, ummadığın tekstil dükkanları, sokak arası dükkan önü kutuları ve sepetlerinde satışa sunulan kasetleri karıştırmaya bayılırdım o dönem. Gerçi tam geçiş dönemine denk geldiğimden midir nedir, esnaf elinden kasetleri çıkartmaya çalışa dursun hala 2016 yılında kaset biriktirdiğim doğrudur. Bu da benim ayrı bir zevkim, deliliğim.
 
On üç, on dört yaşlarındayım o ara. Bir yanım ortaokul çağım; çılgınlar gibi Megadeth, Danzig, Iron Maiden kokuyor; diğer yanımda bir eksiklik ve onu bulma çabalarım. O tarafımda sanki daha bir blues ve caza meyil başlamış. Sepetteki kasetin kapak grafiğinden o eksik yanıma algımda bir ışık yandı ve albümü kaptığım gibi adımlarım doğru eve…
 
İlk şarkı ‘Asıl O’ idi. Hala hatırlarım. Favorim ise Rüya’ydı. O şarkı da yanılmıyorsam kasetin B yüzünde yer alan bir parçaydı. O parçayı tekrar tekrar başa sararak kaç kere dinleyip ne rüyalara dalmıştım günlerce hayal alemimde. Lodos, Türk grubuydu ve babalar gibi caz yapıyordu. Süpürge bagetlerin koşuşturmacaya karşın yalnızlığı, klarinetin huzur veren dinginliği, kontrbasın aralara serpiştirdikleri ve aranjelerin ruhuma o denli hitap edişi… Cazı bana aşılayan ilk Türk grubu ve yıllardır hala hafızamdan silinmeyen güzellikte bir albümdü diyebilirim. Her şeyden öte ruhu vardı.
 
Müzik, insana an’ı unutturan, unuttururken de tarifsiz yeni bir an yaşamasına olanak tanıyan sihirli bir dokunuş bence. Ruha dokunan, zihni uyuşturan ve hormonları tavana vurduran acayip bir durum. Anlatılması da o kadar güç aslında. Kelimelerle ifade etmeye çalışınca tuhaflaşıyor manası böyle. Sesli güldüm. Ben bile ne dediğimi anlayamamışken şu an, siz nasıl anlayacaksınız?
 
20 Yıl Sonra…
90’ların caz grubu Lodos ile 20 yıl sonra tanışmak, buluşmak, konuşmak benim için özel bir duygu. Çünkü ben ufacık bir çocukken cazı onların vasıtasıyla tanıdım ve sevdim. Caz albümlerinde ilk göz ağrım idi Lodos.
 
Gel zaman git zaman derken yaş ilerledi tabii. Lisede birkaç arkadaş fanzin çıkartmaya başladık. Çok istedim Lodos’a ulaşmayı, onlar hakkında bir şeyler karalamayı ama beceremedim. O zamanlar sosyal medya bu kadar gelişmiş değildi. Bugün, en nihayetinde sosyal medyadan ben de faydalanabildim.
 
Sıra dışı çizgisiyle yüreğimde yer eden caz topluluğu Lodos’un grup üyeleri ile tam 20 yıl sonra irtibat kurdum. Onlar hakkında bir makale yayımlamak istediğimi öğrendiklerinde hoş karşıladılar. O esnada gitarist Sarp Maden’in turneye çıkıyor olması ve Bodrum’a gelmesi harika bir tesadüftü! Buluştuk ve geçmiş yıllar hakkında konuştuk. Grubun kontrbasçısı Mahmut Yalay’ın özverili bir şekilde metin yazıp bunu bana ulaştırması ayrı bir incelikti. Sonrasında Lodos albümünün yapımcısı Sarp Keskiner’e ulaştım. Kayıtların süreci hakkında biraz konuştuk. Mahmut Yalay’ın metninde yer alan ifadeleri ve Sarp Keskiner’in hatırlayabildiklerini de röportajla birleştirince ortaya harika bir makale çıktı. Tüm bu isimlere emek ve ilgilerinden ötürü teşekkürlerimi bir borç bilirim.
 
Cazın Cesur Çocukları: Lodos
Mahmut Yalay ile Ateş Tezer, İzmir Bornova’da ortaokul ve liseyi beraber okurken okul gruplarında birlikte çalmışlar. Sonrasında da ‘Berklee College of Music’e gitmişler. Amerika’dan İlk dönen Mahmut Yalay olmuş ve Sarp Maden ile evde kendi hallerinde takılıp müzik icra ederlerken yavaş yavaş Lodos projesi şekillenmeye başlamış aslında. Ardından Oğuz Büyükberber ve Cem Aksel dahil olmuş gruba.
 
Lodos’un albüm kadrosunda; gitarda Sarp Maden, kontrbasta Mahmut Yalay, vurmalılarda Ateş Tezer, klarinet ve bas klarinette Oğuz Büyükberber vardı. Grubun kendi ismiyle aynı adı taşıyan tek albümleri Lodos, Stüdyo 18’de -stüdyonun ses mühendisi Levent Büyük’le- kaydedildi. Yapımcılığını Sarp Keskiner’in üstlendiği enstrümental caz albümü 1997 yılında Ada Müzik etiketiyle raflardaki yerini aldı. Aynı yıl çok geçmeden Jazz dergisi tarafından ‘Yılın En İyi Caz Albümü’ ödülüne layık görüldü.
 
Müzikleri bilindik caz türlerinden biri değildi ve bunu fusion caz diye ifade etmek bile çıplak kalırdı. Pek çok türü harmanlayarak yarattıkları oluşumun ürünüydü müzikleri. Dolayısıyla o dönemde bu türün öncü gruplarındandı Lodos diyebilirim gönül rahatlığıyla. Hepsinin ayrı ayrı sahip oldukları müzisyen kimlikleri, kendi partisyonlarındaki sololarda çıkıyordu gün ışığına.
 
Kasetin A ve B yüzünde 3’er şarkı vardı. ‘Asıl O’ ile albüme enerjik ve güçlü bir giriş yapılırken B yüzündeki ‘Klarinetçiyi Beklerken’ şarkısında dinginleşip ‘Rüya’da ruhunuzu hayal alemine teslim ediyorsunuz. Kasette olmayıp CD’de yer alan bazı şarkılar var ki; onlardan da favorim: ‘Sırtlan’ Şarkıda cazın değişik türlerinde duygudan duyguya atlarken müzisyenlerin ruh ve yeteneklerini de uç noktada hissettiren bir parça bana göre. Üstelik böylesine harika bir albümün kayıtlarını, üç günde tamamladıklarını duyunca kulaklarıma inanamadım. Çılgınlık! Çılgındılar evet ve dönemin sound’unu baz alırsak cesaret işi gerektiren bir albümle başladılar yollarına.
 
90’lar cazının Lodos’u, gerçekti; hayal oldu! Sıcak bir lodos rüzgarı esti, dağıttı her birini. Kulağımızda, yüreğimizde maziden kalma tınıların duygu hali. İşte yirmi yıl sonra konuşulan yirmi yıl öncesinin hikayesi…
 
Lodos’un temelleri nasıl atıldı?
 
SM: “90’lı yılların ilk yarısında Lodos’un temelleri atılmaya başlandı. Mahmut Yalay ile beraber onun Karşıyaka’daki teras evinde buluşup çaldığımızı ve bir şeyler yapmaya dair konuştuğumuzu hatırlıyorum. O dönemler Türkiye’de caz diyince Amerikan cazının belli bir dönemini yapmaya çalışan insanlar vardı çoğunlukla. Bizse teknik olarak tek bir türe ve döneme yoğunlaşmadan türleri karıştırdık. Bizim müzik zevkimizde caz kadar Hint müziği, kuzey cazı olarak tanımlanan ECM albümleri, dünya müzikleri de vardı ve bütün bu sevdiğimiz müzikleri kullanabileceğimiz bir oluşum yapmak istedik. Oğuz Büyükberber ile çok sık görüşüp çalıyordum o dönemler. Mahmut’a Oğuz’u önerdim ve çalmaya başladık.”
MY: “Ardından İstanbul’a geçtik ve davulda Cem Aksel bize katıldı. Besteler oturduktan sonra İzmir ve İstanbul Fransız Kültür’de konserlerimiz oldu.”
Kasette anımsayamadım Cem Aksel’i…
 
SM: “Albümde yok, kasette yer almadı. Bir yıl kadar Cem ile çaldıktan sonra Ateş Tezer Amerika’dan döndü. O sırada Cem’in diğer işleri yoğunlaşmıştı. Cem gruptan çıkınca gruba Ateş girdi.”
MY: “Ateş’le benim İzmir Bornova Anadolu’dan başlayıp Amerika’da devam eden müzisyenlik ve dostluğumuz var. Albüm kaydı bu kadroyla yapıldı.”
Kayıt süreci nasıl gelişti?
 
SK: “O dönemde Ada Müzik için bir tür ar-ge görevlisi (A & R Man) olarak çalışıyordum. 90’ların ortalarını geçer geçmez, şehirde heyecan verici bir hareket başlamıştı. İki sene içerisinde yeni olan her şeye açık pek çok canlı müzik mekânı açılmış, haftanın her günü çok nitelikli ekipler sahne alır olmuştu. Ben de bir anlamda, Ada Müzik’in bu hareketlenmeyi sezip açtığı alana, kimleri albüm yapmaya davet etsem diye kafa yoruyordum. Buluştuk, konuştuk; haklı olarak beni oldukça zorladılar. Herhalde ikna oldular ki Mart’ın sonunda Stüdyo 18’de albüme girdik. Mikrofonlamaya çok uğraştığımızı, pek çok olasılık denediğimizi, grubun stüdyoya kafasında oldukça net bir sound beklentisi ile geldiğini hatırlıyorum. Doğru anımsıyorsam eğer albüm tamamen canlı kaydedildi. Belki birkaç parçaya bir iki ek kayıt yapılmıştır.”
MY: “Önemli bir süreçti. Yoğun çalışmanın ardından üç günlük hücum kayıt gerçekleştirdik. Her ne kadar üç güne sığdırılmış bir prodüksiyon olsa da o enerjiyle üstesinden gelerek orijinal bir müzik üretip kaydettikten sonra bunu dinleyiciye ulaştırabilmiştik.”
Özellikle mi Stüdyo 18?
 
SK: “Stüdyo 18’i birkaç sebepten önerdim: Levent Büyük, Lodos elemanlarının jenerasyonundan gelen, kayda kafa yoran, ihtimallere kendini sonuna kadar açık tutan, o dönemki ortodoks teknisyenlerden çok farklı bir ses insanıydı. O da, Lodos ve tahayyül ettiğimiz sound için uygun düşüyordu (açıkçası başkaca pek de yer yoktu; dönemin pop albümlerini kaydeden büyük stüdyoları saymazsak).”
Tek albümde kalınmasının sebebi neydi?
 
SM: “Albümü yaptıktan sonra Oğuz, Hollanda’ya müzik okumaya gitti ve orada kaldı. Grubun diğer üyeleri de başka müzisyenlerle başka projeler yapmaya başladı. O arada Lodos’u devam ettirmeye çalıştık. Bir dönem Oğuz’un yerine çello sanatçısı ve eğitmeni Reyent Bölükbaşı çaldı.
Reyent Bölükbaşı’nın namını İstanbul Devlet Senfoni Orkestrası’ndan hatırlıyorum. Maalesef 2012’de aramızdan ayrıldı…
 
SM: “Evet… Bir dönem İDSO’nun çello grup şefliğini yapmıştı. Bölükbaşı’nın ardından caz trompetçisi İmer Demirer ve kemancı Adnan Karaduman da bizimle çalan isimler arasındaydı.”
MY: “Aslında 2004-2005’e kadar Ateş, Sarp ve ben Lodos’u sürdürmeye çalıştık. Klüp konserlerimiz oldu, değişik kadrolarla çalındı. Ateşler’in kulübü Switch’de elektronik alt yapı ile performanslar oldu. En son 2004 Atina Olimpiyatları’na kültür bakanlığı ekibi olarak neyzen Ferhat Yegül ve Adnan Karaduman ile gidildi. Atina öncesi yine Ateşler’in Çeşme Kumbeach’de provalar ile performanslarımız oldu.”
SM: “Ne var ki; diğer projeler ağır bastığı için Lodos devam edemedi ve tek albümde kaldı.”
Peki, o dönemlerde Türkiye’de cazın durumu ne alemdeydi?
 
SM: “Bugünkünden çok farklı değildi. Alternatif sanatsal müziklere meraklı bir kitle her zaman vardı; ama bu ufak bir kitleydi. O kitleyi genellikle eğitim seviyesi daha yüksek olan şehirli insanlar oluştururdu diyebilirim. Aslına bakarsanız da 90’lardan bugüne nispeten arttı bu kitle biraz daha. Yine ufak bir kitle; fakat o dönemlere göre sayıca daha fazla.”
Çağımızda internet, kayıtlara ulaşmayı ve dolayısıyla da kitleler arası iletişimi kolaylaştırdı pek tabii… 
 
SM: “Kesinlikle öyle! Artık internette her şey elinizin altında. Eskiden plaklardan, kasetlere kayıt yaptığımız dönemleri hatırlıyorum ve kayıtlara ulaşmak, bir şarkıyı bulup dinlemek çok zordu o dönemlerde. Zaten Türkiye’de mainstream kitlenin dışında alternatif şeyleri bulmak zor idi. Bunun negatif tarafları da var. İnternet, büyük bir çöplük gibi.”
İnanılmaz uyarıcı var ve sansür yok. Bu da dağılan ilgiye ve üstünkörü bilgiye olanak tanıyor…
 
SM: “Evet, insan neye ulaşacağını bilemiyor ve aynı zamanda internette her şey olduğu için de ilgi nispeten daha az gibi sanki. Buna bağlı olarak da insanların dikkat süresi azalıyor.”
Günümüz müziğini toplumun arz ve talep ilişkisine bağlayabilir miyiz?
 
SM: “2000’li yıllardan sonra ülkemizde kendi bestelerini ve düzenlemelerini yapan hakiki caz müzisyenlerinin sayısı git gide arttı. Öyle projelerde de artış oldu haliyle. Müzisyenler büyük bir aşkla kendi müziğini icra edebiliyor istediği gibi; fakat bunun çalma, performans vs. kısmına gelindiğinde toplum genelde bunu talep etmiyor müzisyenlerden. Hele ki az gelişmiş ortadoğu ülkelerinde bu çok zor. Gittikçe daha da zorlaşıyor.”
Keyifsiz olan durum, iyi işlerin perde arkasında kalması ya zaten!
 
SM: “Meraklısına… Yine de bu işi yapmaya niyetli olan insanlar bir şekilde yapmaya devam edecekler.”
Grup üyelerinin devam eden bir dostluğundan söz etmek mümkün mü?
 
SM: “Evet mümkün; fakat dostluk artık uzaktan devam ediyor ve nadiren görüşebiliyoruz. Herkes kendi hayatıyla çok meşgul. Ateş’e geçen kış İstanbul’da rastladım. Oğuz’la ise Amsterdam’da denkleştik mesela.”
Lodos … idi(-r).  
 
MY: “Lodos, bir kere doğduktan sonra zaman içinde içinden farklı sesler geçen, kendi yaşamı olan bir varlık gibiydi. Onu oluşturan müzisyenlerin toplamından daha büyük bir varlık…”
SK: “Lodos, çok sevdiğim, zaman zaman özleyip kasetten dinlediğim bir albümdür. Albümdeki sound, benim için hâlâ makbuldür. İyi ki yapmışlar; sabırlarına ayrıca teşekkür ediyorum.”
Son olarak?
 
SM: “Lodos’la ilgilendiğiniz için çok teşekkür ederim. Güzel bir sürpriz oldu ve 20 yıl öncesine geri dönmüş oldum bir açıdan.”
MY: “Benim için Lodos hayatımda takım çalışmasını, yaratıcılığı, orijinalliği deneyimlediğim harika bir projedir. Birdenbire messenger’dan kapımızı çalıp bana bu satırları yazdırtan enerjiniz ve samimiyetinize çok teşekkür ederim. Sevgiler.”

SON EKLENEN 5 HABER