Kalbime sordum “Oldu mu?” dedi ki; “Sen Ona Uyma, Daha Bitmedi ki Anlatacakların”
Serkan Murat KIRIKCI
Herşey, sevgili Begüm Tarako’nun 23 Ocak’taki Lansmanı’na davetiyle başladı aslında... Bu tür şeylerde hep arada biri vardır, sıradan bir maille alırsınız daveti... Öyle olmadı, sıcak ve samimi davetin altında kalmadım elbette, tam lansman gecesi kapıların açılışından bir kaç dakika sonrasını bekleyip, orda olamasamda kilometrelerce öteden enerji takviyesiyle karışık başarı diledim... Müzik en önemli beslenme kaynağı olunca duramıyor insan işte... Lansman videoları ne zaman gelecek, klip ne zaman çekilecek derken sıklaşan diyaloğun sonucu oluştu bu röportaj... Öncesinde albümün bendeki yerini de yazdım... Begüm’ün içtenliği ve samimiyetiyle başlayan süreçte, ortak noktamız müziğin merkezinde anlamaktan, anlatmaktan keyif aldığım birini gördüm karşımda... Hani, Turgay Fişekçi, "Uzaktan güzel bir çiçektin / Yanına geldim / Çiçekten bir insan gördüm" der ya "İlk Günün Ardından"da... Aynen öyle hissetmek, ne güzel şey... Bana kalsa albümü her gün dinlerdim kendi kendime, sayesinde fazlasını da görebildiğim için mutluyum... Arada kilometrelerin olduğu bir e-mail röportajını, yanyanaymış gibi hissettirdiği içinse, tüm dillerde teşekkür etsem de az...
Herşeyden öncesine gitsek, ilk enstrümanı ele alış anına... Şu andan bakınca nasıl Begüm var anılarda?
- Sessiz bir çocuktum genel olarak. Kafam hep karışıktı, yine karışık gerçi de, o zaman daha basitti konular tabi. Babam dolayısıyla müzikle iç içeydik. Bir müzisyenin hayatı gözlerimizin önünde yaşanıyordu, etkilenmemek mümkün değil. Her müzisyen çocuğu, müzisyen mi olacaktır?, değil tabi ki. Ama ben sanırım belli ediyordum durumu. Evde, babamın davulu, ablamın blok flüdü, birde 3,5 oktavlık bir orgumuz vardı. İlk dokunduğum enstrümanlar bunlar. Hafızam biraz kötüdür, somut hatırladığım az şey var. Fakat, şimdi bakınca beni tedirgin eden, farklı bir gözle görüyordum herşeyi sanırım. Orgun başına oturduğumda duyduğum herşeyi çalardım v.s... Bunlar zaten olağan. İlkokul ile birlikte, müzik öğretmenimin alakası ve annemin okul aile birliğinde oluşuyla tüm etkinliklerde boy gösterir hale gelmiştim. Şarkı söylüyor, blok flüt ve org çalmaya çalışıyordum. İlk enstrüman denemelerim bunlardı hatırladığım kadarıyla... Geçtigimiz yaz CD’ye aktardığım bu müsamere gösterileri, benim en güzel anılarımdan. Yani anılarda ki Begüm onlar... Gitara başlamam, lisenin son yıllarına denk gelir, öyle de devam ettim sonra.
O zamandan bu zamana, uzun süreçle gelen albüm... Doğru zamanda çıktı, tam istediğim gibi oldu dedirtiyor mu? Yoksa pişmanlıklar, tühler, ahlar, vahlar ekledi mi geçen 3 ay?
- Doğru zaman hangimizin başına denk gelir bilemiyorum, ama tabi ki benim için doğru zaman çok daha öncesiydi de, demek ki o da değilmiş. Tam istediğim gibi mi, öyleydi. Şimdi daha iyisini yapmayı hedefliyorum. O yüzden tam istediğim gibi demek, pek benim seçeceğim bir cümle olmaz, hiçbir çalışmam için... Pişmanlığım yok, tühlerim bazen. Şu kesin ki, tüm değerli emek veren arkadaşlarım ve ben şartlarımız dahilinde elimizden gelenin en iyisini yaptık. O nedenle çok rahat, huzurlu ve mutluyum. 3 ay oldu, ve gerçekleştirdiğimiz ya da paylaştığımız herşeye güzel dönüşler var. Bu devam edecek... Çünkü, ah demeden vah demeden bundan daha iyisini yapmaya devam edip, bu güzel dönüşleri çoğaltacağız. Burası yolun başı, yol uzun...
Albümün hazırlığı sırasında, bir müzisyen çağırıp düet yapabilir ya da dönemin modası alaturkayı çıkış şarkısına yedirebilirdin, daha pop bir şarkıyla çıkabilirdin... Niye yapmayıp, zoru seçtin, deli misin? :)
- Deli değilsem neyim? :) (bende soru sorabilirim değil mi?) Şöyle açıklamaya çalışayım. Öncelikle, ben yaklaşık 8 yıl her gece şarkı söyleyip, gitar çalarak hayatımı kazandım. Sonra dedim ki, “Ben ne yapıyorum? Bunu mu yapmak istiyorum?” Diğerim “hayır” dedi. O sulardı, bir süreliğine şarkı söylemeyi bıraktım. Çünkü, kendi şarkılarımı söylemek istiyordum. Böyle çıkılmış bir yolun ilk adımında, alaturka ya da arya, başka hiçbir şarkıyla olmazdı. Bu biraz kaçış olur, bana uymazdı. Kendimle de çelişirdim. Bu demek değil ki, başka şarkılar söylemem. Tabi ki söylerim, hep söyledim. Fakat benim projemse benim projemdir. Öteki türlü kendimi anlatmaktan çıkarım, bir anlamı kalmaz, tabi benim için. Kendimi anlatmak değilse mesele o başka birşey. O da başka platformlarda yapılır, yapacağımdır. Pop ya da diğer türlerde albüm yapmak, evet böyle olmasını isteyen insanlarla karşılaştım. Ama yine aynı yanıtla, ben zaten kararımı vermiştim. Müzik çevrem yok değildi vardı, düet ayarlama yollarını da bulabilirdim. Bunu düşünmemiştim ama aklıma gelseydi de zannediyorum ertelerdim. Bence bu, insanın kendini sınaması aynı zamanda. Geri dönüşleri ne olacaksa olsun, bu safta yalnız ve kendi olmalı kişi. Diğeri bölüşülmüş olur, adaletsiz olur. Ve evet bu zor bir yol oldu, benim gibi bu yolu seçen birçok arkadaşım da bu zorluklarla karşılaşmıştır. Burada da konu zoru sevmeye gelir, ki öyle. Pek armut piş ağzıma düşçü biri değilim diyelim... İnsan hayatta bir kez olsun, inandığı şeyi ne pahasına olursa olsun denemeli. Bunu yapamayacak insana da bu istek gelmez zaten zannetmiyorum.
Onca bekleyişten sonra albüm çıktı, şimdi başka bekleyişler ve süreçler... Hangisi daha zor, albüm öncesi mi, sonrası mı?
- İkisi de çok zor. Çünkü farklı bekleyişler kıyaslayamayız. Bu zorluklar hem çok tatlı, hem çok tedirgin. Öncesinde çıkmasından başka birşey istemiyorsunuz. Bu o kadar büyüyor ki, kocaman oluyor. Zorluklar aksilikler, çok yoruyor. Çıkıyor, inanılmaz bir duygu, anlatılamaz. Sonrası ise çok değişik, bu sorunun şimdisini belki biraz daha sonra yanıtlamalıyım daha çok yeni, verdiği haz ve tedirgin bekleyişlerin zorluğu dışında bir çıkarım yapamıyorum henüz.
Albümün çıkışıyla, fazla gelişmiş sosyal mecranın kullanılması nasıl geri dönüyor sana? Tepkileri ordan almak etkili mi, gerekli mi ya da?
- Şu anda zaten çoğunlukla sosyal medya mecralarından gidiyoruz. Geri dönüşler beklediğimizin üzerinde güzel. Beğenmeyen arkadaşlarımız da var mutlaka, yoksa mükemmel olurduk o da imkansız. Fakat çok açıkca, tepkilerin ferahlık verdiğini söyleyebilirim. Bana bu hissi tattıran her vesileye ve kişiye çok teşekkür ediyorum. Tepkileri oradan almaksa, gereklilikten ziyade yetkin mi, değil. Önümüzdeki süreç, şarkılarımızı söyleyen insanları, benimle canlı canlı karşılaştırmadıkça, bir noktada hiçbirşeyin önemi yok.
O mecrada geçen genellemeleri sormak isterim... Şebnem Ferah benzerliğinden, şehir müziğinin yeni ozanı tanımlamasına, aradığımız sexi kadını bulduk yorumlarına... onca genellemenin arasında, sen kendini nasıl tanımlıyorsun? En çok neler öne çıkmalı, ne farkedilmeli?
- Benzerlikler bulmadan beyin birşeyi tanımlandıramıyor zaten. Ve hiçbir üretim ya da icra, o dönemin büyük isimlerinden etkilenmemiş olamaz, bu her alanda böyledir. Bunun taklit bahsine girilmedikçe bir zararı yoktur, olağandır. Zaman geçtikçe, insanlar fırsat verdikçe ve alıştıkca ayrışacaktır benzerlikler, ya da benzetmeler ben bundan eminim. Ozan çok büyük bir sıfat, dikkatli kullanılmalı. Buradaki kullanımı şairanelik maksadıylaysa takdir edene teşekkür ederim. Bir kaç fırında ekmek yerim ki mahçup olmayayım.
Albumde gönül ister ki, her detay oöne çıksın farkedilsin, o kadar çok emek var ki. Ekip büyük, teker teker saymayayım hepsi öne çıksın mesela. Mesailerinin arasında, sırf beni sevdikleri için, arkadaşım oldukları için gelip kayıt yapan, hiçbir imkanlarını esirgemeyen herkes bir bir öne çıksın. Bütçen ne kadar demeyen, çalmak için çalmayan, yaptıklari işe kalplerini koyan arkadaslarım öne çıksın. Sonra şarkılar öne çıksın, tamamen samimiyetle ve oldukları gibi anlattıkları hikayeler ortaya çıksın. Bende çalıp söyleyen kişi olayım. Bunlar farkedilsin yeter.
Son dönemdeki kadın müzisyen ağırlığına ne dersin... Cinsiyetçi bir bakışla değil ama, en özgün işlerin kadınlardan çıkıyor olması dikkat çekici... Nooluyorsunuz yahu?
- :) Evet, bu inanılmaz mutluluk verici. O kadar seviniyorum ki... De aslında bunun yeni olduğunu düşünmüyorum, erkekler icra etse de, bugün hâlâ söylediğimiz birçok şarkının sözü kadınlara ait. Bu içinde bulunduğumuz dönem itibariyle, dünya müziğindeki kadın egemenliğinin de etkisiyle cesaret bulan daha çok kadının sahneye çıkması ya da öne çıkması diye düşünüyorum. Belki daha çok fırsat verilmesi, fırsat bulunması. Noluyoruz bilemiyorum, amma ve lakin çok güzel oluyor onu biliyorum :)
Albümden sonra, aklının oyunları ne durumda?
- Ah o oyunlar! Bu asla ticari düşünülmüş, hesaplanmış bir tanımlama değil. Gerçektende ben hep ikilemlerle boğuşurum. İlk sorunda da bahsettim hatta, şöyle bir geçmişe bakınca da hep bir “ya!” hissiyatı var. Tedirgin... Bugün albüm çıktı, aklıma sordum “oldu mu?” dedi ki; “oldu, bak ellerinde şarkıların” kalbime sordum “oldu mu?” dedi ki; “sen ona uyma, daha bitmedi ki anlatacakların”...
Bir sonraki albüm daha fazla elektroniğe yaslanacak demişsin son röportajında... biraz daha açsak?
- Bana kalsa, albüm tamamen elektroniğe kayacaktı. Bu, özellikle davul soundu baglamında. Fakat süreç içerisinde, altyapı üzerine akustik davulun, çıkarmak isteyeceğimiz sounda daha yakın olacağına inandık böyle yaptık. Diğerinde planım, daha elektronik bir sound. Tüm parametreleriyle... Daha özgün bir gitar tonu, daha özgün bir davul soundu, daha özgün bir yapı. Tabi birazda şarkıların buna imkan vermesi gerek. Çalışmalarımı buna göre ilerletiyorum, umarim başarırım. Bir sonraki albüm zaten tüm içeriğiyle farklı olacak, bunu şu an tam resmetmem zor, zaman gösterecek.
Bir de araya akustik e.p girecek sanırım... Yeni şarkıda olacak mı, yoksa albümden akustik düzenlemeler mi gelecek? Var mı süpriz?
- 3 yada 5 şarkı planım... 3 olursa hepsi yeni olacak, 5 olursa bu albümden de koyarız sanırım. Birde bir projeyle karşı karşıyayım, onunla ilgili de bir çalışma olacak. Onlar da birleşebilir. Birleşmezse de, 2 proje olur daha da güzel olur.
Dönelim yeniden sana... Nasıl bir dinleyici Begüm Tarako? Kimleri sever, hangi müzisyenleri takıntı eder mesela...
- Tam takıntılı dinleyici Begüm... Çok sevdiği bir şarkıya takılır, binlerce saat dinler bıkmaz ;) Ama takıntısı müziğedir daha çok, ve oradaki icrayadır, isimlere pek takılmaz.
Klasik müzik dışında; Depeche Mode, The Knife, Blonde Redhead, Massive Attack, A Perfect Circle, Foo Fighters, Portishead, Anathema, Amy Winehouse, Sia, Alanis Morisette.. Uff, çok fazla isim var. Bu en zor soru galiba... Müzik içimi yükselttikçe benim için dinlenecek türden olur. Sınırlandırmam yani.
Kimleri okursun? Kötü gün sonrası sığındığın yazarlar, şairler var mıdır?
- Ben pek, kült şairler dışında pek şiir okumuyorum. Genellikle sanat (çoğunlukla müziği kapsayan) ve felsefe kitaplarını okumayı seviyorum. Ama kötü gün sonrasında Tom Robbins’te okuyabiliyorum. Ya da çok mu kafam karışık, civi çiviyi söker diyorum bir de Nietzsche okuyorum tam oluyor. Sonra biraz kalbime dokunsun diyorum Sabahattin Ali’lere dönüyorum, korku romanlarını seviyorum Agatha’yı seçiyorum, Poe’ya uğrayıp, Dante’ye varıyorum... Sonra, Begüm neden aklının oyunları?
Sinema desem, beğendiğin filmleri sorsam, nasıl bir izleyicisin?
- Dönem filmlerini, korku/gerilim filmlerini, çizgi filmleri ve gerçek öyküleri barındıran her türden filmi seviyorum. Vizyona ne girmiş diye sürekli takip edemiyorum ama özellikle üstüne düşülen yeni filmleri hemen izlememeyi tercih ediyorum.
İlk soruda geçmişteki Begüm’e baktığımız gibi, gelecekteki haline baksak... Mesela 20 yıl sonraki Begüm’e baktığında ne gösterir aklının oyunları?
- 20 yıl sonra hımm... Sanırım aklımın en buyuk rolü üstlendiği, işin içinde mantık arayan beyin fonksiyonlarım, yorgunluktan beynimin sağ lobunun içine düşüverir ve solu devreye sokmadan kalbimi rahat bırakır artık diye düşünüyorum, diliyorum :)
Varsa son sözleri alayım...
- Öncelikle sana, kendimi anlatma şansı tanıdığın soruların ve samimiyetin için çok teşekkür ediyorum. Ve bu şansı tanıyan herkese, buna vesile olan emeği geçen herkese de çok çok teşekkür ediyorum. Konser takvimimiz yakınlarda belli olacak. Ve klip v.s... Bu çalışmalarla birlikte daha sıkça konuşabilmek dileğimle...