Bir İstanbul kızı
08.06.2014

 Bir İstanbul kızı

Bu haftaki konuğumuz Çiğdem Erken. Kendisi “Yılın Oyun Müziği” ödüllerini defalarca kazanan başarılı bir sanatçı.
 
SERKAN KALFA - NEW YORK – POSTA212
 
Çiğdem Erken müziğe ve tiyatroya gönül vermiş biri. Tiyatro oyunlarına yaptığı müziklerle ödüller kazanmış, kendi şarkılarından oluşan albümlerle kaliteli Türkçe müzik yapmış başarılı bir kadın.
 
“Savaş İkinci Perdede Çıkacak”, “Binali İle Temir” ve “Zengin Mutfağı” adlı oyunlara yaptığı müziklerle Afife Tiyatro Ödülleri de dahil “Yılın Oyun Müziği” ödüllerini defalarca kazanan başarılı bir sanatçı. Çiğdem Erken’le bir oyun için geldiği New York’ta şehirden, albümlerinden, ödüllerinden ve Fazıl Say ile olan dostluğundan konuştuk.
 
New York’a Keşanlı Ali oyunu için gelmiştin. O günleri biraz anlatır mısın?
 
Amerika macerası rüya gibi başladı, rüya gibi geçti. Haldun Taner-Yalçın Tura ikilisinin efsane müzikali Keşanlı Ali’yi TAASNY tarafından gelen davet üzerine İskender Altın yönetmenliğinde, Türkiye’den gelen oyuncular ve New York’ta yaşayan tiyatro sevdalısı dostlarımız ile sahneledik. Sadece orkestramız yabancı müzisyenlerden oluşuyordu.
 
Broadway’de sahnelenen bir oyunun bir yerinden parçası olmak müthişti. Hayatımın önemli tecrübelerinden biridir. Daha önce hiç bulunmadığım Manhattan’da sevimli bir apartman dairesinde gerçek bir New York’lu gibi yaşamaya çalıştım. Orada kurduğum dostlukları hiç unutmuyorum. Neredeyse her saniyesi ve her karesi aklımda diyebilirim. New York’ta yaşayan Türk dostlarımızdan da büyük bir misafirperverlik gördük açıkcası. Krallar gibi ağırlandık desem yeridir. Bir gün şarkılarımı da alıp yeniden orada olmak isterim. Hepsine sevgiler, selamlar.
 
“BOHÇAMDA BİRİKMİŞ ŞARKILAR”
 
Kendi albümlerini yapıyorsun ve ikinci albümün piyasada. Bunlardan biraz bahseder misin?
 
İşin aslı 20 yıldır şarkı yazıyorum, ama uzun yıllar o şarkıları evde kendi kendime ve yakın arkadaşlarıma çaldım. Akademik kariyer yaptığım için şarkılarla olan ilişkim bir nevi hobi olarak ilerliyordu. Aslına bakarsan müzik camiasına da hep yakındım. Sosyal medyanın hayatımıza girmesiyle birlikte paylaştığım şarkılar çok büyük beğeni alınca bunları toplayıp bir albüm yapmaya karar verdik. Çok uzun yıllardır şarkı yazdığım için bohçamda çok şarkı birikmişti ilk albümümü kaydetmeden önce. Dolayısı her iki albümümdeki şarkılar yanyana duruyorlardı. Bu anlamda Kız Kafası ve İstanbul Kızı albümlerine birbirini takip eden çalışmalar diyebiliriz. Ancak sound açısından değerlendirdiğim zaman İstanbul Kızı albümümde başka bir noktada görüyorum kendimi. Kız kafasını yaparken hala aradığım bir sound vardı. O soundun da bir müzik direktörü ya da bir aranjör tarafından üstüme yapıştırılmasını doğru bulmuyordum. Elimden geldiğince müzisyenlere kafamdakileri anlatmaya çalıştım ve deneye deneye, yapa boza benim gelmek istediğim noktaya yaklaştık. Kaydederken de son noktayı koyduk.
 
Şarkı sözü yazarken ve müziklerini yaparken nelerden etkileniyorsun?
 
Benim şarkılarım “Aşk İşi”. Ben sadece aşk üzerine cevabını beklemeyen mektuplar yazıyorum. Şarkılardaki yaklaşımlarım metaforiktir. Hepsi elbette hayatın içinden bir hikaye. Üzüldüğüm, özlediğim, heyecan duyduğum, çok güzel birini gördüğüm, dokunduğum, dokunmak istediğim, ağladığım zamanlar bir anda kendimi piyano başında buluyorum. Hayatımda hiç planlı bir şekild şarkı yazmadım. Tiyatro için yazdığım şarkıların dışındaki şarkılarımın tamamı spontandır. Örneğin bir sevdiğim bana Yusuf Atılgan’ın “Aylak Adam” kitabını hediye etmişti. Kitaptaki Bay C karakteri ve Yusuf Atılgan’ın dili beni çok etkiledi.
 
Bay C, sürekli piyano dinlemek istediğini ama kendisine piyano çalacak birini bulamadığını söylüyordu. Beethoven Sonat lafları geçiyordu bir de. Ben de o sırada yaşadıklarımla ve bu kitabın bende uyandırdığı çağrışımlarla Piyano’yu yazdım. İçinde Beethoven’ın Fırtına sonatından etkileşimler vardır. İstanbul Kızı’nın kayıtları esnasında yazdığım bu şarkıyı da hemen albüme koyuverdim. Bir de Fazıl için yazdığım “Dost” var. Ama gerçek dostluk da bir nevi aşk zaten benim gözümde.
 
FAZIL SAY DOSTUM VE KOMŞUM
 
Yeri gelmişken Fazıl Say ile dostluğunu anlatır mısın? 
 
Fazıl’la neredeyse çocuk yaşlarımda tanıştım. Ankara Devlet Konservatuvarı’nın deli dahi çocuğunu tanımayan yoktu elbet. Daha sonra Fazıl yurtdışındayken Türkiye’ye geldiği zamanlarda görüşmeye başladık. Kesişen yollar, ortak düşünme biçimleri ve en son işin içine komşuluk da girince hayat bizi birlikte bir yolculuğa sürükledi. Fazıl fikirlerine de en az müziği kadar önem verdiğim bir insan. Onunla olan dostluğumuz hayatımın yapı taşlarından oldu. Dert ortağımdır. Birlikte susabileceğim nadir insanlardandır. Aynı zamanda küçük bir çocuk kalbi taşır üzerinde. Ve her zaman söylerim; yaşıt olabiliriz ama müzisyen olarak abim olur kendisi.
 
Tiyatronun hayatındaki yeri nedir?
 
95 senesinden beri tiyatronun içinde piyanist, müzik direktörü ve besteci olarak yaşıyorum. Tiyatro hayatımın en önemli parçası. Son nefesime kadar kalbim tiyatro için atıcakmış gibi hissediyorum. İlk oyunum Azizname 95. Oyunun yönetmeni daha sonraları yakın çalışma arkadaşım olan Yücel Erten hayatımı değiştirdi bu anlamda. Tiyatro şiirden sonra edebiyatla benim aramda çok güzel bir 2. köprü kurdu. Çok iyi yazarların eserlerinde yer almak gibi bir şansım oldu. Bu kadar aşkla yapılan iş ödülleri de beraberinde getirdi. Tiyatronun beni daha iyi bir şarkı yazarı yaptığına inanıyorum aynı zamanda. Shakespeare’in bütün eserlerini okuduktan sonra hala aynı şarkı sözünü yazmıyorsunuz.
 

SON EKLENEN 5 HABER