O Ayten Alpman'dı... / Zaman Gazetesi / Selim İleri
05.05.2012

O Ayten Alpman'dı...

1955 veya 1956 olmalı. İstanbul Radyosu'nun stüdyolarında bir sorun çıkmış. Kaydı yapılacak On Beş Günde Bir programı bu yüzden Teknik Üniversite'nin stüdyosuna alınmış. O yıllarda adım başı radyo, stüdyo yok.


On Beş Günde Bir adı gibi on beş günde bir cumartesi geceleri yayınlanan bir programdı, alaturka, alafranga şarkılar, skeçler, akordeonuyla Celâl Şahin, sihirli kemanıyla Darvaş... O yıllarda radyonun en güzel eğlence programıydı. Evlerde toplaşılır, akşam sofrası başında On Beş Günde Bir dinlenilirdi. Hem yalnız dinlemek de değil; radyonun sesleri git git görüntüye dönüşür, düşsel bir televizyon seyredilirdi.

İşte evcek, büyük heyecanla, Teknik Üniversite'nin stüdyosuna gidiyor, koltuklarımıza gömülüyoruz. Programda neler vardı, unutmuşum. Unutmadığım, daha doğrusu unutamadığım, genç bir kadın. Finaldeki genç kadın. Adı Ayten Alpman ya da Ayten Gencer.

Genizden gelen sesi var. Bu sesin inceliklerini çok daha sonra kavrayacağım. Beyaz bir rop giymiş; öyle denirdi: "Beyaz, ipekli bir rop..." Sahnede dümdüz duruyor, aydınlık gülümseyişiyle. Şarkılar söylüyor.

"Sayanora"yı da söylemiş miydi? "Sayanora": Bu, Hayat mecmuasında yayımlanan tefrika romandır ve filmi de Site Sineması'nda oynayacaktır. Filmi ancak kırklarımdayken videodan izledim, bir tür Madame Butterfly hikâyesi.

Ayten Alpman "Sayanora"yı söylediyse bile, hatırlamama imkân yok. Çünkü, 1990'ların sonunda, değerli Cemal Ünlü dinletmişti. "Kim bu Amerikalı şarkıcı? Geçmişten bu ses..." demiştim de, Cemal Ünlü'yü güldürtmüştüm. Ayten Alpman'mış.

Cemal gülmüştü ama; "Sayanora"yı başkalarına da dinletmiştim, çıkaramamışlardı. Güçlü bir söyleyiş, o kadar özenli bir orkestra. "Sayanora" Ayten Alpman'ın gençlik yorumları arasındadır.

Teknik Üniversite, o gün Taş Kışla binasında, radyo kaydından sonra, küçük bir salonda küçük bir çay şöleni düzenlemişti. Babam üniversitede öğretim üyesi ya, biz de katılıyoruz. Ayten Alpman bademezmesinden kırmızı güllerle bezenmiş kremalı pastayı benimle birlikte kesiyor ve bu 'an'ı hemen belleğime çakıyorum. O genç kadın, ilkokul öğrencisine gülümsüyor...

İstanbul Radyosu'ndaki Ayten Alpman, Çatı'daki -Mehmet Barlas Sabah'taki köşesinde Çatı günlerini ne kadar özlü yazdı- Ayten Alpman, plaklardaki Ayten Alpman derken, yıllar geçecek, caz şarkıları söyleyen, İngilizce şarkılar söyleyen Ayten Alpman İsveç'e gidecektir. 1960'lar filan. Dergilerde, gazetelerde arada bir İsveç'ten haberler.

Dönüşte, sevgili Naim Dilmener'in saptamasıyla, "her şey altüst olmuştur müzik alanında." Meselâ tangolar eriyip gitmiş, meselâ caz şarkıları tutmamış, gazinolar yalnızca alaturka müzikle yetinmiyor; şimdi Türkçe sözlü yabancı şarkılar dönemi başlamıştır.

Ayten Alpman'ı Türkçe sözlü şarkılarıyla sahnede çok dinledim. Sahnenin, gazinonun 'saz caz' havasına hiç uyum sağlamayan, bu oynak havaya uymaya hiç mi hiç yanaşmayan bir sanatçıydı. Bambaşka. Dümdüz. Hep o aydınlık gülümseyiş. Âdeta kıpırdamadan şarkı söylüyor. Müthiş etkilenirdim. Tanışmıyorduk o zamanlar. Hayranlığımı söyleyememiştim. Gazinonun vur patlasın-çal oynasın uçarı dünyası birden söner, 'donuk' Ayten Alpman kalırdı bir tek. Benim için göz kamaştırıcı bir yorumcuydu.

Sahneye çıkan hanımlar, beyler hoplayıp zıplıyorlar; o dimdik, kendisiyle izleyeni arasına handiyse çelik perde germiş...

Bu çok önemli yorumcu, ne tuhaf, "Memleketim", "O Sabah" gibi şarkılarına kadar, sanki onca yorumu, onca değerli çalışması yokmuş gibi, nice zamanlar hep bu iki çalışmasıyla tanındı. Ölümünde "Memleketim" yine manşetlerdeydi. Oysa Ayten Hanım ürkerdi "Memleketim"den. Hatta, sevmediği bir şarkısıydı. Önemsemezdi.

Gerçi "Tek Başına", "Yanımda Olsa" akıllardaydı ama, Alpman'ı toplumsal çalkantılı günlerde "O Sabah"tan hatırlayanlar da azımsanmamalı. Hemen bir 'gerçi' daha ekleyeyim: Ayten Alpman 'kahramanlık' şarkılarını 'hamaset'e asla düşmeden söylemiştir.

Şimdi 1980'lere uzanıyorum. Sonbahar gecesi. Yeniköy'de iskele yanında bir lokanta. Bitişikte Bilsak. Bahçe. Bilsak'ta Ayten Alpman söylüyor, caz, Türkçe sözlü yabancı şarkılar, Türkiye'ye Ayten Hanım'ın sevdirdiği şarkılar. Oturduğumuz lokantanın bütün pencereleri açık, Bilsak'ın bahçesinde Ayten Hanım'ı görüyoruz. Sesi yankıdıkça lokantadaki gürültü eriyor, herkes dinlemeye koyuluyor.

Yaz yağmurunu çağrıştıran bir güz yağmuru başlıyor. Sağanak geçip gidiyor. Yapraklar dökülüşüyor. Bilsak'ta çoğu masa boş. Böylesine usta bir sanatçı! İçim sızlıyor. Ama zaten usta olduğu için böyle değil mi?...

Hep sonbahar yaprakları.

Bundan daha etkileyici bir film sahnesi olabilir mi?

Ayten Alpman'ı sahnede son görüşüm. Hâlâ yaşatmak istediğim film sahnesi.

Bir iki yıl sonra tanışmıştık. Ayten Hanım bir söyleşisinde kitap okumayı sevdiğini söylüyor, beni ve kitaplarımı anıyordu. Artık cesaret edip telefon ettim. O günden sonra, toplasanız, yirmiyi geçmez yüzbeyüz görüştüğümüz günler, akşamlar. Çok önemli değil. Çünkü her biri dolu dolu günler, akşamlar.

Ada Müzik "Eski Kırkbeşlikler" dizisinden Ayten Alpman'ı müzikseverlerle buluşturmuş. "İmzalar mısınız?" demiştim Ayten Hanım'a; "Sevgili Selim İleri'ye, 'yalnız kaldıkça dertleşsek seninle'" diye imzalamıştı.

Fenerbahçe'deki kulüplerden birine -adını açıklamayacağım- gittiğimiz gece bende hiç dinmedi. Kulübün yöneticileri tanışlarımdı. O yaz bir akşam, Ayten Alpman'ın konser vermesini istediler. Ön görüşme için Ayten Hanım'la birlikte gittik. Kulüp yöneticileri bol şatafatlı nice şeyler konuşuyorlardı; spotlar, tesisatlar, ekolar...

Ayten Hanım her zamanki sadeliğiyle "Tek bir piyano, mum ışıkları ve masalar arasında yürüyen mikrofonsuz ben" demişti. Ah Ayten Hanım!

'Yazsonu' konseri gerçekleşmedi.

Ama o yazsonu konserini, piyano, mum ışıkları, mikrofonsuz Ayten Alpman'la hep hayal ettim. Özellikle "Son Bir Defa" şarkısıyla.

İki hafta geçti, telefon mesajıyla öğrendim Ayten Alpman'ın ölüm haberini. Bir ay kadar önce konuşmuştuk. Aydın Doğan Ödülü'nün törenine çağırmıştım. "Belki gelirim belki gelemem. Sizi şimdiden kutluyorum Selim. Yaşlandım ben artık" demişti. İnanmamıştım, benim için Ayten Alpman yaşlanamazdı.

Bir iki ay önce de Naim'in Kanal 24'teki programında izlemiştim; "Bir başarı söz konusuysa çok değerli arkadaşlarla, çok değerli müzisyenlerle çalıştım..." diyordu.

Biliyorum, o, Ayten Alpman'dı.

Sabah gazetelere baktım, "Memleketim"den ötesine kayıtsız kalınmış. Bir papağan toplumu burası diye düşündüm. Onca soylu duruş, onca sanatkârca mesafe, onca geri çekiliş, ancak bir iki yorum yazısında.

Bilsak gecesine geri döndüm, güz yağmuru başladı, Ayten Alpman "Yoksa Yalnız mısın Sen Yine"yi söylüyordu. İstesem yine dinleyebilirdim. Uzun süre dinleyemedim. Bu akşam bu yazıyı yazarken...

 
Zaman Gazetesi


SON EKLENEN 5 HABER