Fazıl Say: Tek ödül, yetenek
YEKTA KOPAN yekta.kopan@gmail.com
Fazıl Say, prestijli klasik müzik ödülü ECHO’ya dördüncü kez layık görüldü. 15 Ağustos’ta Bodrum Müzik Festivali’nde Rusya Devlet Akademi Senfoni Orkestrası eşliğinde sahne alacak Say’ı hız kesmeyen maratonu arasında yakaladık. Gece gündüz çalıştığı eseri ‘Umut Senfonisi’, ardı ardına gelen ödüller, 2019’da tamamlanacak ilk operası ve sosyal medya üzerinden dinleyicileriyle kurduğu ilişki üzerine sohbet ettik...
Fazıl Say, tam bir uzun mesafe koşucusu. 2017’nin ilk yarısında o kadar yoğun bir tempoda, öyle bir kararlılıkla koştu ki üretim yoğunluğunu yakalamakta zorlanır olduk. Yeni yıla Beethoven Akademisi’nin 2016 Uluslararası Beethoven İnsan Hakları, Barış, Özgürlük, Yoksullukla Mücadele ve İçselleme Ödülü ile “merhaba” demişti sanatçı. Kısa adıyla ‘Beethoven Ödülü’, 17 Aralık 2016’da Bonn’da takdim edildi Fazıl Say’a. Ödül sonrasında hiç tempo düşürmedi. Derken bir ödül haberi daha geldi. Say, Salzburg’un ünlü konser salonu Mozarteum’da gerçekleştirdiği altı CD’den oluşan ve dünyada Warner Music, Türkiye’de ise Ada Müzik etiketiyle yayımlanan Mozart Complete Piano Sonatas albüm kaydı ile ECHO Klasik Ödülleri Solo Albüm Piyano Kaydı kategorisinde ödül aldı. Daha önce üç kere aldığı bu prestijli ödüle bir kez daha layık görülmesini fırsat bilip bir sohbete oturduk Fazıl Say’la. O büyük koşunun içinde, zamana karşı bir sohbetti bu...
Öncelikle tebrik ederiz. Klasik müzik dünyasının en önemli ödüllerinin neredeyse tamamını almış bir sanatçısın. Yine de her ödül yeni bir duyguyla geliyor sanırım. Bu ödül neler hissettirdi sana?
Elbette her ödül gururlandırır, şevk verir, moral verir. Ama işin aslı şu... Bence bir insana verilen tek ödül vardır; yetenek. İnsanın kendini ödüllendirdiği şey ise çalışkanlıkla üretmek, öğrenmek, kendini ilerletmek. Gerçek mutluluğun özü bu bence. Bugüne kadar pek çok ödülüm oldu, bu ödül heykelciklerinin, plaketlerin, kupaların çoğunu evde kedilerim kırdı. Bu ödülle ilgili şöyle bir detay da var; ECHO Ödülü’ne dördüncü kez layık görülüyorum. İlkin, tam da Almanya ile Türkiye ilişkilerinin olumsuz olduğu bir dönemde bir dostluk köprüsü kurulmak isteniyor gibi geldi. İkincisi, tam da İdil Biret, Fazıl Say gibi müzisyenlerin Türkiye’deki yeni eğitim sistemi müfredatından çıkarılmasına cevaben de iyi oldu. Batı ve Doğu kültürleri dosttur. Müzik her daim kültürler arası bir dostluk köprüsüdür.
15 Ağustos’ta yeni adıyla Bodrum Müzik Festivali kapsamında Turgutreis D-Marin’de olacaksın. Nasıl bir repertuvar hazırladın?
Bodrum Müzik Festivali’ne bu yıl Rusya Devlet Akademi Senfoni Orkestrası eşliğinde Beethoven ile katılıyorum. ‘İmparator’ başlıklı 5 No’lu Piyano Konçertosu’nu çalacağız. Bu festivale 12 yıldır katılıyorum. İyi bir buluşmadır, hız kesmeden devam etmeli.
Beethoven’in ‘İmparator Konçertosu’ndan söz etmişken 2020 hazırlıklarının nasıl gittiğini sormak isterim. Beethoven’in 250’nci doğum yılı kapsamında yayımlamayı düşündüğün bir seri kaydedeceksin. Çalışmalar ne durumda?
Beethoven’ın 32 sonatı, toplam 12 CD’lik bir kayıt olacak. Çok zor ve uzun vadeli bir proje, sabırla çalışıyorum. Bu 32 sonatın 16’sını hayatım boyunca çaldım, diğerlerini sıfırdan öğreniyorum. Oldukça zor. Ama 2020’ye yetişecek.
Bu yaz ilk operanı yazacağını duyurmuştun. Bütün bu temponun içinde o konuda bir gelişme var mı?
Evet, ilk operam 2019 sonunda seslendirilecek. Bir efsaneyi uyarladık. Ana konusu aşk olan bir eser. O da büyük bir proje. 90-100 dakikalık olmasını tasarlıyorum. Çok iyi bir libretto yaratıldı benim için. Çok çalışmam, çok iyi üretmem gerekecek önümüzdeki dönemlerde.
‘İLK ŞARKILAR’ ALBÜMÜNÜ SEVENLERE MÜJDE
Kısa süre önce gerçekleştirdiğimiz bir dost sohbetinde ‘Çocuklar İçin’ albümünün bir yenisi olacak mı, demiştim Fazıl’a. “İlk çalışma Türk bestecilerini çocuklarla buluşturan bir çalışmaydı. Yakında, klasik besteciler için de benzer bir çalışma gelebilir” diye vermişti müjdeyi. ‘İlk Şarkılar’ albümünü sevenler için de benzer bir müjde var. “Şarkı formunda çalışmalarından oluşan yeni bir albüm düşünüyor musun?” dediğimde “Çok isterim bir tane daha yapmayı, bakalım” diyor. Fazıl Say’ı yıllardır tanıyan biri olarak bir şeyi istiyorsa, gerçekleştireceğini çok iyi biliyorum ve gülümsüyorum.
AYDINLIK GÜNLERİN HAYALİYLE YAZILAN SENFONİ: UMUT
Beethoven projesi Fazıl Say’ın çok önem verdiği, yoğun çalışma temposuyla hazırlandığı bir proje. Bütün bu çalışmaların ve konser temposunun içinde bir yandan da 4. senfonisi ‘Hope/Umut’ için çalışmalarını sürdürüyor. Sosyal medyadaki fotoğrafları, ‘Umut’ için nasıl her an çalıştığını anlamamıza yetiyor. Zürich Havaalanı’nda araç beklerken, Salzburg’da fayton turu yaparken, elinde nota kâğıtları, gece gündüz bu esere çalışıyor. Dünyanın umuda çok ihtiyaç duyduğu zamanlarda, Fazıl Say için bu olgunun önemini soruyorum: “Umut olmadan yaşayamayız. Güzel bir dünyanın hayalini kuruyoruz. Barış içinde bir dünyanın... Terörün, savaşın, zorlukların estiği kötü bir dönemden geçiyoruz. Bütün bunlar bitsin ve aydınlığa çıkalım istiyoruz artık. Sadece bu bile umuttur hepimizin içinde. ‘Umut Senfonisi’ işte böyle bir ortamda, bu yıllarda yazılıyor.”
ECHO ÖDÜLÜYLE DÖRDÜNCÜ BULUŞMA
ECHO Ödülleri, her sene Deutsche Phono-Akademie tarafından dağıtılır. Deutsche Phono-Akademie, kayıt şirketlerinin bir derneğidir. Her senenin kazananları önceki senenin satışları ile saptanıyor. Amerikalıların Grammy ve İngilizlerin BRIT ödüllerinin muadili kabul edilen ECHO’lar 1992’den beri dağıtılıyor. Ödül sahiplerinin belirlenmesinde satış rakamlarının yanı sıra bir jüri rol oynuyor. Dördüncü kez ECHO Ödülü’nün sahibi olan Fazıl Say; bu ödülü daha önce 2001’de Stravinski ‘Bahar Ayini’ kaydıyla, 2008 yılında keman sanatçısı Patricia Kopatchinskaja ile yaptığı ‘Say /Kopatchinskaja: Beethoven Ravel Bartok Say’ albümüyle ve 2012’de ‘İstanbul Senfonisi’ adlı eseriyle kazanmıştı. 29 Ekim’de Hamburg’un ünlü konser salonu Elbphilharmonie’de gerçekleşecek olan ECHO Klassik 2017 ödül töreni, Alman TV kanalı ZDF’de canlı yayımlanacak. Sohbet, son konserleriyle sürüyor. 12 Temmuz’da St. Moritz’de, İsviçre dağlarında bir ormanda düzenlenen caz festivalindeki görüntüleri geliyor aklıma. Nasıl bir deneyim olduğunu soruyorum. “Çok hoştu” diyor: “Yüzlerce müziksever ve ağaçlara konser. Büyük, ulu ağaçlar vardı çevremde. Onların arasında çalarken müzik ayrı bir anlam kazanıyor. Bu aslında doğa için çalmak gibi.”
O konserin görüntülerini Instagram’da paylaşırken “Ülkemizde de bu tip fikirler yaratmalıyız” diye bir not düştün. Nasıl bir hayal kurdun?
Evet, keşke yapılsa. Ülkemizde bir ormanda konser, çok hoş olur. Aklınıza gelen bir yer, bir fikir olursa, haberdar edin.
KISKANÇLIK VE ÖNYARGI GİBİ DERTLERLE YÜZLEŞMEK DURUMUNDAYIM
Yine Instagram paylaşımlarından gördüğüm bir olay var. Bir izleyicinin aniden dans etmeye karar verdiği görüntüleri izledik. Neler hissetin o an?
29 Temmuz’da Fransa’daki Menton Festivali konserinde, izleyicilerden bir kadın ani bir kararla dans etmeye başladı. Tam ‘Summertime’ çalıyordum. Önce garipsedim. Sonra baktım kadın gayet samimi ve rahat. Ben de çalmaya devam ettim. Hayatta bazı tatlı tuhaflıklar olur hep.
Instagram paylaşımları sohbetimizi sosyal medyaya taşıyor. Fazıl Say, sosyal medyayı oldukça aktif kullanıyor. Kimi zaman tartışma yaratan, kimi zaman eğlenceli paylaşımları var. Bu konuda ne düşündüğünü soruyorum...
Sosyal medya günümüzün en büyük iletişim ağına dönüştü. Düşüncelerimizi, müziğimizi paylaştığımız bir alan. Hatırı sayılır orandaki takipçilerim çoğaldı. Hiç gitmediğimiz, gidemediğimiz yerlerdeki insanlara az da olsa müziğimi ulaştırabilmeme olanak verdi. Tartışmalara gelince, herkesin fikirleri vardır, benim de var...
Ama bazen fikirlerin sert tartışmalara neden oluyor.
Herkes gibi ben de fikirlerimi paylaşıyorum; makaleler, Instagram’da video gönderileri gibi. Önerilerim, eleştirilerim oluyor. Özellikle orkestra kurumlarında yanlış oturmuş sistemler, ben de dahil hepimizin yolunu tıkadı geçtiğimiz 20-30 yıldır. Eleştirilerim oldu; neredeyse dört, beş aylık yaz tatilinin uzunluğuna, prova sayılarının yetersizliğine, kadrolar verilirken yapılan kayırma ve haksız seçimlerin oluşturduğu seviye sorununa değindim. Bunları söyleyince elbette tepki alıyorum. Konu başlıklarında bir yanlışlık yok, tartışmaya açık konulardır. Bu kurumlar eleştirilerimi elbette sevmez. Onların sevmemesi fikirde yanlışlık var demek değildir. Hatırlarsın, 2014’te Gürer Aykal’ın Antalya Piyano Festivali’ni aniden elimizden almasıyla bir tartışma yaşanmıştı. Orada klasik müzik camiasında “Fazıl ve diğer herkes” gibi bir ayrışmacılığı yaratan kendileri oldular. Bir de tabii ki kıskançlık, hazımsızlık, önyargı gibi dertlerle de hayatım boyunca yüzleşmek durumundayım. ECHO Ödülü alırken bile camiada bir itibarsızlaştırma yaratmaya çalışırlar, “Bu ödül değersiz” filan derler. Yani bir genel toplam var, bütün bunlar çirkin bir alışkanlığa dönüştü. İnsanların sağlıksız yaklaşımları benim sorunum değil, onlardan uzaklaşarak üretmeye devam edeceğim. Böyle bir durum, bu ülke ve bu ülkedeki aydın kültür-sanat hayatı açısından üzücüdür.