Şirin Soysal – Müziği karanlıksa, sebebi ışığı anlamaya çalışmak
Diplomat bir anne-babanın kızı o. Avusturya’da doğdu, 10 yıl önce Türkiye’ye gelene kadar da gezdi durdu farklı memleketlerde. Şimdi şarkı söylediğine, her bir şarkısının sözlerini oturup yazdığına bakıp bu işe yıllar önce soyunduğunu sanmayın. O Şirin Soysal… Dublin’de oyunculuk eğitimi aldı. Evet sahne hayatının hep bi tarafındaydı belki ama, kendini buluşu sahneye tek başına elinde mikrofonla çıktığında oldu. 28 yaşında başladı şarkı şöylemeye. Geç kaldım hissinden kurtulduğu anda özgürleşti. Görünüşü Avrupalı ama büyüyene kadar orda burda çektiği çile bizden. E bu kadar çekmeseymiş belki böyle dertli yazamazdı der sözü 2. albümü ‘Ziyaret’ için ona bırakırım:
İlk albümün Bir Şeyler Var‘ın üzerinden fazla geçmeden yeni albümle çıktın dinleyicilerinin karşısına. 2. albümdeki şarkıları yazarken, söylerken kendini 2 yıl önceyle muhakkak kıyasladın. Nasıl bir değişim söz konusu?
İki yıl önce nasıl biri olduğumu pek hatırlamıyorum. Fakat ilk albümü dinlediğimde, hem ses olarak hem de duruş olarak farklı biri gibi geliyorum kendime. İki sene içerisinde sesim epey olgunlaştı, ifade biçimim yumuşadı ve içselleşti. İlk albümdeki ‘ben’i de seviyorum. Daha muzip, hınzır bir hal var orda. İlk albüm küçük kızsa, ikincisi abla…. Üçüncü de anne olur herhalde…
İki albümü kıyaslamaya geçersek… Daha sert müzik ve sözlerden dediğin gibi daha yumuşağa geçiş var. Bu değişimi neye bağlamak lazım?
İlk albümün dominant teması aidiyet ve kimlikti. Ait olamamanın yarattığı kırgınlık ve öfke, ait olma arzuyla bir diyalog halindeydi. İkinci albümde, dünyada ziyaretçi birer ruh olduğumuz teması hakim. Beden geçici, ruh ise devam eden, sonsuz enerji. Bu düşüncenin insana verdiği rahatlık ve bütünlük hissi, haliyle daha yumuşak sözler ve melodiler yaratıyor.
Müziğinin karamsar bir yanı var. Şarkıların sözlerini de kendin yazıyorsun. Karamsar ve karanlık müzik&sözler senin de öyle olduğun anlamına gelmez değil mi?
Bunu söyleyen çok oluyor. Ben her seferinde ‘karamsar değil, karanlık’ diyorum. Karamsarlıktan hiç hoşlanmam. Aşağı çeken olumsuz bir haldir. Karanlık başka bir şey. Karanlığı çalışmak, ışığı anlamaya çalışmakla ilgili. David Lynch’in filmlerine ve müziklerine baktığınızda, son derece karanlıklar. Fakat Youtube’dan açın bakın bir Lynch söyleşisine. Adam aydınlık, sevecen, gözleri ışık saçıyor. Transandantal meditasyonla ilgili harika söyleşileri var.
Şarkıların hikayeleri de vardır muhakkak. Kara Kabare’yi sorsam. Yazarken ne hissettirdiğini…
O şarkıyı yazın plajda yazmaya başladım. Tuhaf bir kontrasttı. Üstümde bikini, etraf güllük güneşlik, çocuklar koşuşuyor, deniz, dalga, kum… Bense ‘çekici kara kuyu, her zamankinden iyi huylu’ gibi sözler yazıyorum… İntihardan bahsediyorum orada. Belki de en cesur şarkımdır, sözler açısından. Bu dünyada içine düştüğüm en zalim ve korku dolu duyguları o şarkıda buluşturmak istedim. Hangimiz yaşamadık ki öyle anlar? Hangimiz düşünmedik, gerçekten, intiharı? Fakat aynı şarkıda reenkarnasyondan da bahsediyorum. İntihar çözüm değil, hayatını sonlandırırsan, tekrar gelip yaşaman gereken şeyleri yaşayacaksın. Yaşamanın olayı bu çünkü. Karanlıktan öğrenmek ve bu bilgileri ışığa götürmek. Benim inanışım bu.
Sesiyle, sözüyle bizi etkileyen, kendini dinleten kadınların sayısı artıyor. Ve bir endüstriye hizmet etmeyen isimler bunlar. Bu gelişimdinleyici olarak beni çok memnun ediyor. Bir sanatçı olarak sanırım sizi de cesaretlendiriyordur?
Evet. Çok özel bir zaman. Yeni bir akım başladı. Dünyalarımız başkalarının dünyalarına değdikçe mutlu oluyorum. Bu çok tuhaf bir duygu, çok büyük bir mutluluk. Müziği var eden, müzisyen ve dinleyici arasındaki etkileşim. Umarım daha genç sanatçıları da cesaretlendiriyoruzdur.
Peki yaptığın en azından Türkiye için yeni bir müzik. Nasıl eleştiriler alıyorsun? Dinleyiciler yaptığın müziği nasıl tanımlıyor?
‘Bunu dinleyeceğime bileklerimi keserim daha iyi’ yorumundan, ‘Müziğiniz bana yaşam gücü veriyor’a kadar, her türlü yorum alıyoruz. Çoğunluğu olumlu yorumların. Seven, tutkulu bir şekilde seviyor, Türkiye’de böyle bir müziğin yapılıyor olmasından duydukları mutluluğu ifade ediyorlar dinleyicilerimiz.
Hayat hikayene değinmeden olmaz. Farklı ülkelerde, şehirlerde
büyümüş, farklı bir alanda eğitim almışsın. Ve sahneye oyuncu olarak değil de şarkıcı olarak çıkıyorsun şu an. Nasıl kendini buldun? Gerçekten yapmak istediğinin şarkı söylemek olduğuna nasıl karar verdin?
Şarkıcı olan herkes bilir, sesin varsa şarkı söylemek istersin. Tabiatının doğal dürtüsü bu. Daha iki yaşında başlarsın şarkı söylemeye, sesini deneyimlemeye. Şarkı söylemezsen, hayatın eksik kalır. Kalbinden gelen çağrıya cevapsız kalmak, kendine ihanet etmektir. Genel algı, şarkıcılığı ‘star olma arzusu’yla aynı görüyor. Oysa meşhur olmayı istemek ikinci, hatta üçüncü sırada. İnsan sesinin titreşimi çok değerli, harikalar yaratabilen bir olgu. Belli titreşimler, bedenimizde ve zihnimizde büyük değişimler yaratır. Bu yüzden üzgün olduğumuz zaman, bize iyi gelen o sesi, o şarkıyı dinleriz. Roger Waters bir dönem hayatımı kurtarmıştı… Şarkıcının görevi, dinleyicisini iyileştirmek.
28 yaşında şarkı söylemeye başlamak sende ‘geç kaldım’ hissi yarattı mı? Yoksa bir çok şeyden sonra daha ne istediğini bilen bir Şirin Soysal olarak tam zamanı mıydı?
O zamana kadar bir ofis çalışanıydım. Duşta bile şarkı söylemiyordum. Küsmüştüm sesime. Çünkü olmam gereken şeyi olmuyordum, iç sesimi dinlemiyordum. Geç kaldım hissi zaten blokajdı. O blokajı kırdığımda özgürleştim! Düşünsene, hep hayalini kurmuş olduğun bir şey var ve bir türlü onu yapmıyorsun. Sonra ‘yapacağım bunu, yoksa pişman olurum’ deyip yapıveriyorsun. Bir bakıyorsun, hiç de büyüttüğün kadar değilmiş… Kalbinden gelen ne kadar zor olabilir ki? Önümüzdeki tek engel biziz, bunu anladım bu süreçte. Ayrıca 28 yaşımda başlamam da iyi oldu, tam zamanıydı.
‘Gezi’de kayıt sürecindeydiniz bu arada… Gezi yeni sözlere kapı
araladı mı?
Gezi’den sonra yazdığım tek söz ‘Siyah Zürafa’nın sözleri. O şarkıda Attila İlhan’a seslendim. Şarkının ilham kaynağı kendisinin ‘Baki’ye Gazel’ şiiriydi. Melodiyi öncelikle o şiire yazmıştım. Daha sonra kendi sözlerimi yazdım, bu yüzden şarkının yapısı Baki’ye Gazel şiiriyle aynı. Attila İlhan, şiirinde büyük şair Baki’ye seslenmiş, ben de kendi şarkımda İlhan’a Gezi’yi anlatmak istedim. ‘Bir bilsen yokluğunda neler oldu / Ağaçlarımız bize seslendi / Seslerini duyduk.’
Son olarak ‘Dişi Tom Waits’ benzetmesini sormazsam olmaz.
Tom Waits’e hayranlığım büyük, ses olarak, yazar olarak. Dişi Tom Waits benzetmesi kıvanç sebebi.
Ve yakın zamanda konserler var mı? Nerede canlı canlı dinleyebilirler seni?
18 Ocak’ta Date İstanbul’dayız. Şevket Akıncı, Cansun Küçüktürk, Adem Gülşen, Ertan Şahin ve Ekin Cengizkan ile. Sonrası için sirinsoysal.com‘dan takip edebilirsiniz.